Geçtiğimiz günlerde Ankara seyahatim sırasında özel bir röportaj gerçekleştirdik.
CerModern’in Kurucu Üyesi ve Program Direktörü Zihni Tümer ile CerModern’in dünü, bugünü ve yarını üzerine hem sohbet ettik hem de Sn. Tümer tüm samimiyeti ile sorularımızı yanıtladı.
Bu güzel röportaj ve ev sahipliği için kendisine çok teşekkür ediyoruz.
KitaptanSanattan.com / Yeşer Yelmez
- CerModern’in kuruluş hikayesini ve işletme formatını sizden dinleyebilir miyiz?
Öncelikle isminden başlamak istiyorum; Cer ‘’Sürüklemek’’ demek, moderni de sanat üzerinden taşıyoruz. Sanat sürükler, çeker anlamında bir metaforu var. Mekan CerModern olarak tanımlanan alanı, Turizm ve Kültür Bakanlığı tarafından 5225 sayılı yasa ile Kültür Girişimcisi Teşvik Kanunu ile 15 yıl önce dönemin Turizm ve Kültür Bakanı’na teklifimizi sunduk ve bu vasıflar altında hayata geçirerek binaları tamamladık. 25 yıllık bir işletme sözleşmesi imzaladık ve 2010 yılında açtık.
Adı sadece CerModern. Yanında herhangi bir sponsor ya da başka bir merkez tanımlamaya ihtiyaç duymadan, kendi öz çalışma biçimini oturtmaya çalıştığımız 33 kişi ile hem Ankara’ya vitrin hem de Ankara’dan vitrin olmayı arzulayan bir yer.
CerModern’in işletme formatı ise; burası bir sanat evi, Avrupa’da bir sürü örneği olan Kuntshaus dediğimiz, içinden insan geçen, ulaşılabilir, koleksiyon tutmayan bir kültür merkezi niteliğinde olan ama sanatı lokomotif olarak kullanan ve bütün sanat disiplinleri ile ilişkisellik içerisinde yaşayan, müze ve kültür merkezi arasında doğrudan halka temas eden, halkı içinden geçiren, öğreten, eğiten ve eğlendiren bir yapı.
- CerModern’in, Ankara’ya vitrin olma tarafını biraz daha açar mısınız?
Ankara’ya vitrin olma tarafı şöyle; sanat üretiminde yapılış amacı ile bir sergileme ideolojisi üzerinden kavram geliştirdiği için, Türkiye’nin en geniş en pratik salonlarından diyebiliriz.
Bunun yanında konferans salonları, sanatçı atölyeleri, sanatçı ilişkileri, genç sanatçılar için sergi alanları, laboratuvarlar, çocuk eğitim alanı, kütüphanesi, müze mağazası ve restaurantı ile ağırlayan, eğlendiren ve uğurlayan bir mekan. Bütün dünyadaki Kuntshaus’elerin uygulanış şekli budur. İspanya ve İtalya’da Casa Dell’Arte, İngiltere’de Art House gibi örnekleri bulunuyor.
- CerModern mimari olarak da çok etkileyici. Bu tarihi yapının hikayesi nedir?
1.Dünya Savaşı sonrasında inşa edilen büyük binalar, önceki yönetimler tarafından askeri ve idari amaçlı kullanılan bir sürü bina, savaştan sonra uzun yıllar atıl kalmış. Biz de böyle binalardan birisini zaman içerisinde tekrar hayata geçirdik. Aynı zamanda toplumsal belleklerinde uzun süren iki dünya savaşı ve aradaki dönemde ortaya çıkan bir sanat bu aslında. Bu durumun sanatın evrimine yol açması ile sanatçıların, felsefecilerin, mantıkçıların, antropologların ve daha geniş periferdeki düş insanlarının bir araya gelip, sanat alanlarını, sanat dallarını Bauhaus’lar, Dada’lar gibi sanat akımlarıyla, travmadan sonraki toplumu, eğitme, rahatlatma, onlara yepyeni kategorisel bir şeyler sunma ve bu anlayışı da merkeze oturtma gibi sonucu oldu.
- Pandemi Sürecini nasıl geçirdiniz? Bu süreçte ne gibi refleksler aldınız?
Pandemide Türkiye’de en son kapatan biz olduk. Sadece ve sadece şunu düşündük; sokaklarda elinde özel izni ile dolaşan bir sürü insan var ve bu insanların sanata ihtiyacı var diyerek sanatla temas etmelerini sağladık.
Kapatmak kolay, yeniden açmak zor, bazen de imkansız. Bu toplumsal bir sorumluluk getirir. Kapandık ama limitli olarak açık çalıştık. Tamamen açılış noktasında da 1 Temmuz günü burada açık alanda 600 kişi ile film izliyorduk. Aslında onların hiç bırakmadıkları bir yer gibi. İnsanları ne kadar çok sanatın içinden geçirirsen o kadar ferahlatırsın diye düşünüyoruz.
Kısaca biz anında refleks alan bağımsız bir işletmeyiz. Bu durum bizi Türkiye’de tekil anlama düşürüyor. Devletten para almıyoruz, arkamızda bir holding yok, STK, koleksiyoner yok. Bağımsız bir yapıdayız. Kendi başımıza birkaç saat içerisinde karar alıp uygulayabiliyoruz.
- Sergi seçiminde sanatçı, küratör ve hazırlık bakımından nelere dikkat ediyorsunuz? Öncelikleriniz neler?
Burada sanatçıların ya da küratörlerin önlerinde herhangi bir engel yok. Sadece sorulan tek bir soru var: Yeterince olgun mu?
Biz ati bir mekan bir galeri sunmuyoruz. Fiziksel, hacimsel ve içerik olarak kendi iç kürasyonunu yapıp, sen olgun musun? sorusunu soruyoruz.
Eğer birebirde savunabileceği bir noktaya geldiği zaman, burada herhangi bir kategorizasyon yapılmadan kendine hemen ve kolay olarak yer bulur.
Küratör için de böyle. Küratöryal çalışmalarda hem bizim kendi projemiz için yönlendirdiğimiz küratörler hem de üçüncü şahıs yatırımcılar, sponsorlar tarafından desteklenen projelerin küratörler tarafından ulaştırılmasıyla kendilerine yer bulabilirler.
- CerModern‘de aynı anda birden çok sergi yapılabiliyor. Kürasyon ya da bütünsellik açısından aradaki geçişleri nasıl sağlıyorsunuz?
Burada aynı anda dört ayrı sergi yapabiliyoruz. Bu sergiler içerisindeki iç geçişleri, hem tematik hem kavramsal olsun mekânsal bir kürasyonda da yapabiliyoruz.
Şöyle ki; önümüzde bir Bauhaus sergisi var. Bununla beraber Bauhaus dansı, Bauhaus çocuk etkinlikleri, kadın Bauhaus’cular felsefesi ile bugünün aktarımı grafik sanatlar üzerinden bir iş daha yapıyoruz. Bugünün karşılığı olarak da yeni Bauhaus olarak adlandırmak. Dolayısıyla bunlar 4 ya da 5 sergi, hatta sinema ya da belgesel gösterimleri ve animatif işleri aynı temalarda, kendi iç kürasyonlarında denkleştiren bir program zenginliğine sahibiz.
Diğer bütün sanat akımlarının yanı sıra ihtisas konusu olarak da dansa özel bir ilgi göstermekteyiz. Ankara’da çağdaş dansın omurgasını en çok destekleyen bir kurum olarak da kendimizi tanımlayabiliriz.
Bu noktada Türkiye’de mekan raporu dediğimiz en zengin ve en uygun, uluslar arası sergi dolaşımında en uygun mekanların ve müzelerin başında gelmekteyiz.
- Konum olarak da Ankara’yı toplumsal olarak ikiye bölen bir lokasyondasınız. Konumunuzu sanatın erişilebilirliği açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ankara’da merkez adliyenin arkasındayız. Adliyelerin arkası genelde sanatı pek barındırmaz. Aynı zamanda Ankara’yı toplumsal olarak da ikiye bölen bir yer burası. Çankaya ile Yeni Mahalle ve Altındağ’ı, yani şehri ikiye bölüyor. Bunu birçok kentte Avrupa’da, dünyada görüyoruz. Paris’te bir taraf Champs-Elysees’dir, diğer taraf Nijer’yadır. Roma’da yine aynı şekilde bir taraf turistik bölge, diğer taraf tamamen oranın varoşudur.
Bu gibi yerlere ‘’Sınıf – Savaş Alanı’’ derler. Tren yolunun kestiği yer, toplumsal olarak da bir kesim oluyor. Bu durumu çok istişare ettik, gittik, gezdik, gördük. Bu yapıların hemen hemen hepsinde çevresindeki sosyal altyapı ile beraber tanımlanmış olan bu çıkış noktalarıdır.
Doğru yere doğru dükkan açıyor olmak önemli. Bize sorulan ‘’Kim gider oraya?” sorusuna Ben; ‘’Ankara’lı yolunu bulur buraya’’ diye cevap veriyorum.
KitaptanSanattan.com / Yeşer Yelmez-Sanat Yönetmeni
Sigaranın Yol Açtığı Buerger Hastalığının 6 Önemli Belirtisi