Günlerden bir gün tuhaftan öte bir işe başladım. Türkiye’deki koleksiyonerlerin envanterini çıkarmaya başladım. Koleksiyoner derken kaftan, ferman, pul ya da tespih koleksiyonu yapanları değil Medici soyundan gelenlerin, sanat eseri koleksiyonu yapanların envanterinden bahsediyorum. Bunların çoğu o nesnelere ilgi duyuyor olabilirler. İstifçileri bir yana bırakırsak sanat koleksiyonu yapmak, boyalı bezleri biriktirmek aydınlık bir tarafa işaret etse de pek akıllı işi olarak değerlendirilmiyor. Bilimde ve sanatta iki yakası bir araya gelemeyen kürenin bu ücra köşesindeki envanter çalışması kısa sürdü. Tahminin aksine binlerce değil, birkaç yüz aydınlık isim çıktı ortaya. Bunların arasında boyalı bez parçalarına derin bir sevgi ve hayranlık duyanlar ise onlarca idi. Kafamdaki tuhaflık arap saçına döndü. Bu kadar küçük bir küme seksen milyona dayanmış kürenin bu köşesine yakışmıyor dedim. Soruyu ben değil Oğuz Atay patlattı: Ne Yapmalı?
Kafamdaki karışıklık karmaşıklığa ve sonra da kargaşalığa dönüştü. Seksen milyona yakın akıllının arasından delirmeye yakın bir azınlık için yapacak bir şey yok. Akıllı çoğunluğun arasından bazıları nasıl delirir diye düşünmeden edemedim. Oğuz Atay’ın sorusu Nasıl Yapmalı? olarak değişti.
Nasıl Yapmalı?
Kürede bir çuval dolusu deli bezleri boyamaya devam etsin. Bir kamyon dolusu deli kendine yakın bulduklarını almak için sırada bekliyor. Çuvalın dibindeki değil kamyon kasasındaki artıkların sayısı nasıl arttırılabilir?
En sonunda Leonardo’nun doğum gününde Dünya Deliler Günü kutlaması başladı. Bugüne özel bir şeyler yapma fırsatı ortaya çıkınca çözüm gözümün önüne geldi. Ben onu aramadım buldum. ‘Ben aramam, bulurum’ sözü geldi aklıma. Bu çözüm de kök sebep analizi yapmış da bulunmuş gibi orta yerde idi. Bu koleksiyoner dediğin saksıda yetişmiyor. Kürenin her köşesine dağılmış imgelerin etkisiyle ortaya doğal olarak çıkıyor. Bizde duvarlar boş ve saten boyalı olduğundan yetişecek uygun iklim bulamıyor. Ben de doğal yoldan ortaya çıkamayan bu delileri yapay olarak nasıl yetiştiririz diye düşünmeye başladım. Soru şu hale geldi: Geleceğin koleksiyonerlerini yetiştirebilir miyiz?
Sorunun cevabını bilmiyorum. Ben de çalışmaya başladım. Bugün değil on sene sonra bir envanter daha çıkarınca sonuç ortaya çıkabilecek.
Bu hedefe ulaşmak için Bodrum’a güneşlenmek ve denize girmek için gelenlerin tercih ettiği güzel mekânı müze galeri konseptinin çok dışında bir sanat merkezine dönüştürdüm. Duvarlar, koridorlar, kayalar, park ve bahçeler sanat eseri ile dolmaya başladı. Kaçış yok suyun altında bile karşılarına çıkacak bu sanat eserleri. Körler için Ansiklopedi serisinden işler bunlar. Mekân ile iletişim kuran bu eserler konuklar ile de iletişime geçerek onlara sanat eserinin zehrini sunuyor. Sonrasında bir kafede 365 gün stantta işlerimi sergilemeye başladım. Garaj satışı yaptım. Sokakta henüz satış yapamadım ama onu da denedim. Antikaların arasına da sızdım. Yurt dışına da sızdım internete de daldım. İşler binlerce kürelinin gözlerinin önünden bando mızıka ile geçti. Bu eylemler devam edecek.. Duvarların boş kalmasına tahammül yok.
En son dört günlük bir seminer maratonu düzenledik. Üç gün ben seminer verdim. Üç günde konunun ortasına daldım, çevresinden dolandım, teğet geçtim, pike yaptım ama çok iyi anlatamadım. Dördüncü gün Prof. Dr. Aylin Seçkin hocam geldi ve tüm dinleyicileri, öğrencileri, akademisyenleri ve misafirleri kendisine hayran bıraktı. Konuyu derinlemesine ve küreselleşmesine anlattı. Sonuçta geleceğin koleksiyonerleri bundan karlı çıktı. Aylin Seçkin hocamız bu konuda onlarca yıldır çalışıyor ve müthiş işlere imza atmış. Enerjisine hayran kaldık ve kendisini yakın takibe aldık.
Yeni nesil koleksiyonerler geliyor. Hem de okullardan, üniversitelerden yetişiyor. Geleceğin Medicileri çok şanslı. Hepsi birer Yahşi Baraz olmayı daha okul anfilerilerinde ve oditoryumlarında öğreniyor. Denizci koleksiyonerler geliyor. Çin’den, Hindistan’dan, Kore’den ve Japonya’dan aldıkları işler ile beraber kendi sanatçılarımız yan yana duvarları süsleyecek. Sonuçta kazanan KÜRE VE KÜRENİN BU ÜCRA KÖŞESİ olacak.
Sonuçta koleksiyonerlik akıllı işi değil. Dünyada akıllı çok, birazcık delinin kimseye zararı yok. Savulun yeni nesil deliler geliyor. Yeni nesil koleksiyonerler…. En yeni nesil…
Bülent Bakan