Shopping Cart
Total:

$0.00

Items:

0

Your cart is empty
Keep Shopping

‘YEMEKTEYİZ’ 2. gün – Nihal Güres yazdı…

Anadoluhisarı vapur iskelesinde vapurdan indik. Güzel, pırıl pırıl bir ekim günü. Güneş dalgaların üzerinde dans ediyor.
İskelede Burhan Doğançay‘ın bir yapıtı asılmış. İskeledeki sarı azman sarman kediyi seviyoruz, bırakırsa yola devam edeceğiz, fakat patileri ile bizi durduruyor ve gitmemizi zorlaştırıyor.
Ben sunucunuz, sevimli mi sevimli, Onur Büyüktopçu. Bugün 2. günümüzde Körfez Cad. 59 numaralı yalıya davetliyiz. Ev sahibemiz en hakiki İstanbul hanımefendilerinden Güzin Güres Hanım.
İskeleden 10 dakika yürüyüş mesafesinde olduğu için bu güzel havayı kaçırmayalım ve yürüyelim, dedik.
Boğaz mis gibi kokuyor. Güneş mis gibi parlıyor. Sokak kedileri mis gibi miyavlıyor ve güneşte oynaşıyor.
Mis gibi duygularla yürüyoruz. Kalbimizden çeşit çeşit aşk-ı meşk dizeleri geçiyor. Kimleri mahvetmedi ki bu havalar, bu boğaz, bu ağaçlar, bu kaldırımlar…
Lacivert restoranın yanındaki kapıdan girin dediler. Lacivert restoranı geçtik…ahh..İşte bu kapı; ’59’ .
Kıymetli hanımefendi Güzin Güres ile zaten dün tanışmıştık, 1. Programda.
Masada, Antik çağ ilk feminist kadın şairi Sappho, Türk şiirinin bıçkın delikanlısı CAN Yücel Baba, Osmanlı Tarihi Üstadı Ord. Prof. Dr. Nejat Göyünç ve ev sahibesi Nihal Güres Hanım vardı.
Güzin Güres Hanım kapıyı açtı.  Bizi salona davet etti. Salonda yok yok. Antika objelerden, tablolara kadar  muhteşem döşenmiş bir salon.
Antik Yunan mermer sütunları ile tutturulmuş verandaya indik.
Köpüklü kahvelerimiz, yanında ev yapımı vişne likörleri ile geldi. Kahvelerimizi içelim de siz çarşıya gidin, programın formatı böyle.’ dedik.
Güzin Hanım, sözlerimizi kaale almadığını belli eden bakışlarla baktı. ‘Evladım, ne marketi, Telefonla siparişlerimizi verdik, sen keyfine bak.’ dedi.

Güzin Hanım’ın gözleri güya biraz az görüyormuş, neyi görüp neyi görmediği hakkında pek fazla bilgimiz yok.
Bahçede iki köpek var, iri, siyah bir sokak köpeği olan Arap ve yine aynı irilikte bir Alman kurt köpeği olan Reks.
Kahvelerimizi içerken yan yalıdan komşuları Nur Ataman Hanım geldiler. Nur Hanım Erzincan’lı ve Erzincan depreminden 1 yaşındayken kurtulmuş. Annesi vefat ettiği için teyzesini anne olarak görmüş. Güzin Hanımın çok samimi ve sevdiği ahbabı ve Kutluğ Ataman‘ın annesi 1960 yılından beri burada komşular.

‘Hangi yemekleri yapacaksınız, karar verdiniz mi efendim?’ diye sordum.
‘Tabi ki çocuğum, liste hazır,  vejetaryen yemeklerinin en lezzetlilerini pişireceğiz. Çünkü gözü olan şeyleri yemiyoruz. Hayvanları yalnızca sevmek istiyoruz, onları yemek arzusunda değiliz. Zaten et yemek insan yapısına aykırı bir şey.  Dişlerimiz ona göre yapılmamış,  hem de et yemek kanserin başlıca sebeplerinden biri.’

Sokrates diyor ki; ‘Mutluluğu elde etmek ve adil bir toplum yaratmak için hayvanları yemek arzumuzdan vazgeçmeliyiz.’
Pisagor diyor ki; ‘İnsan diğer varlıkların acımasız yok edicisi olduğu sürece sağlık ya da barış nedir bilmeyecektir.’
Paul Mc Cartney diyor ki;  ‘Mezbahaların cam duvarları olsaydı herkes vejetaryen olurdu.’ 
Murathan Mungan diyor ki; ‘Ben gözleri olan hiçbir canlının ölüsünü yeme hakkını kendimde görmediğim için vejetaryenim.’ 
Gandhi diyor ki; ‘Bir kuzunun hayatı bir insanın hayatından daha değersiz değildir.’

Şimdi mutfağa gidip size öyle yemekler hazırlayacağım ki, hem parmaklarınızı yiyeceksiniz ve hem de vejetaryen olmayı kesinlikle düşüneceksiniz.
O sırada kapı çaldı. Gündelikçi Terzi Mefharet Hanım geldi.
‘Hayrola, daha yemekler pişecek, terzinin ne işi var şimdi?’ dedim.
Efendim bu hanımlar, Sappho’nun giysisine özenmişler. Antik çağda kadınlar Khiton denilen sarmal giysiler giyerlerdi. Sosyal konumlarına göre bu giysiler, işlemeli, sırmalı, süslü olurdu. Dün Sappho Hanımın  giysisi de çok güzel ve süslüydü.

Kadının süslenmesini kim durdurabilir?
Romalıların ünlü aşk ozanı, Ovidius ne diyor; “güzellik tanrının bir armağanıdır” . Bu değerli armağanı muhafaza etmeyi hangi kadın istemez ki.. İşte buyrun, ev sahibesi ve komşusu, terziyi de alıp ortadan kayboldular.
Bakalım bugün bu programı çekebilecek miyiz, yoksa aç mı kalacağız?

Bunlarla aç kalınmaz,  ondan eminim de .. Dalgalar da pek bir hoş…Amaaannnn.. Daha akşama çok var. Ben şu şezlongda biraz dinleneyim… aaaa… Yanımdaki sehpada dilimlenmiş salatalıklar, tombul biberler.. Sos, sosun içinde de karabiber taneleri var. Ay.. Bu aile de karabibere takmış. Her şeye karabiber koyuyorlar. Dün karabiberli irmik helvası yedik. Neyse ki kokteyllerimizden yeteri kadar içmiştik de kimsenin umurunda olmadı. Biraz acı. Yoğurt,  karabiber.. Biraz da kırmızı biber eklemişler. Mayonez yoktur eminim. Sağlıklı beslenmeye takmışlar aynı zamanda da.. Galetaları da batırayım sosa. Batırıp batırıp yiyeyim.
Aaa….Yine kapı çaldı. Etrafta da kimse yok. Bakayım kim gelmiş?
Esmer bir vatandaş. Şaire benziyor.. Tıpkısının aynısı. Efendim, ben Cemal Süreya. Tek ‘Y’yi attım soyadımdan.
‘Hayrola, Cemal Süreya bey, burada program çekiyoruz,  yalnızca davetliler gelebilir.’ dedim. ‘Evet evladım, Sappho gelmiş, Can baba gelmiş, ben gelmeyeyim mi?’ dedi. ‘Hem o Nihal Güres Hanım, beni çok sever, bütün gün ‘ELMA’ şiirimi okur, kitaplarımın üstünde yazımı, imzamı taklit eder, bir elma yemeği yapmaz mı insan? O kadar kırıldım ki şiirimi aldım geldim.’

Sen de oku şiirini,  format falan kalmadı abicim. Buyur likör, kahve.. Hanımlar “KHITON” diktiriyorlar. Yemek saatine kadar takılalım abicim, Cemal Süreya…

Şimdi sen çırılçıplak elma yiyorsun
Elma da elma ha allahlik
Bir yarısı kırmızı bir yarısı yine kırmızı
Kuşlar uçuyor üstünde
Gökyüzü var üstünde
Hatırlanacak olursam üç gün önce soyunmuştun
Bir duvarın üstünde
Bir yandan elma yiyorsun kırmızı
Bir yandan sevgilerini sebil ediyorsun sıcak
İstanbul’da bir duvar

Ben de çiplağım ama elma yemiyorum
Benim öyle elmalara karnım tok
Ben öyle elmaları çok gördüm ohooo
Kuşlar uçuyor üstümde bunlar senin elmanın kuşları
Gökyüzü var üstümde bu senin elmandaki gökyüzü
Hatırlanacak olursa seninle beraber soyunmuştum
Bir klisenin üstünde
Bir yandan çan çalıyorum büyük yaşamaklara
Bir yandan yoldan insanlar geçiyor çoğul olarak
Duvarda bir klise

İstanbul’da bir duvar duvarda bir klise
Sen çırılçıplak elma yiyorsun
Denizin ortasına kadar elma yiyorsun
Yüreğimin ortasına kadar elma yiyorsun
Bir yanda esaslı kederler içinde gençligimiz
Bir yanda Sirkeci’nin tren dolu kadınları
Adettir sadece ağızlarını öptürürler
Ayaküstü işlerini görmek yerine

Adımın bir harfini atıyorum.

Bugün Boğazın bir yani güneşli,  diğer yanı da güneşli..
Yemekte “elmalı turta” olacak, kesinlikle eminim… Üstünde de krema olursa tadından yenmez. Benim bu  elmalı turtalara karnım tok değil. Ben de mi bir harf atsam adımdan…

Nihal Güres

DRM Digital Marketing Agency

Comments are closed