Zeynep Güldoğdu:
‘Sanat, heykel özgürleşmedir, direnmedir.’
En eski sanat dallarından birisi olan heykel sanatı ve çalışmaları üzerine Heykeltraş Zeynep Güldoğdu ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Mütevazi ve idealist bir sanatçı misafirperverliği ile bizi atölyesinde ağırlayan Sanatçının sanat ve estetik kokan eserleri arasında sanat dolu bir gün geçirdik.
Harun Öşyar Öket & Mahmut Saykur / KitaptanSanattan.com
- Sanat eğitimi almaya ilk nasıl karar verdiniz ? Marmara Üniversitesi’nde heykel eğitimi almayı neden tercih ettiniz?
Sanata olan ilgim küçük yaştan itibaren resim ve kara kalem çalışmaya olan yatkınlığımla başlıyor. Yani kara kalem desenle başlayan bir süreç. Lise döneminde özellikle resim öğretmenimin büyük desteğini gördüğümü söyleyebilirim. Resme olan yatkınlığımı ve ilgimi görünce beni yönlendirdi ve hatta ailemle görüşme yapıp, ‘bu çocuk güzel sanatlar okusun buna eğilimi var’ diyerek benim bu serüvenimin başlamasına vesile oldu. Bizim sınavlara girdiğimiz dönemlerde iki tane üniversite vardı. Biri Akademi, şimdiki adıyla Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi. Bir de eski adı ‘Tatbiki Güzel Sanatlar’ olan şimdiki adıyla Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi. İkisinin de sınavlarına girdim. Mimar Sinan’da resim bölümünde yedekteydim. Ama Marmara’da heykel bölümünü ilk sıralarda kazandığım için ve yine ders aldığım hocalarım -yaptığım desenlerin üç boyuta yatkınlığı, algılamamın daha boyutsal olması nedeniyle- beni öyle yönlendirdiler ve ben de desenden sonra heykel tutkusu oluşmaya başladı ve heykel bölümünü kazanınca Mimar Sinan’da yedeklerdeki sıramı beklemeden -ki oraya girebilirdim- kaydımı heykel bölümüne yaptırdım. Böylece heykel sanatı eğitimime başlamış oldum.
- Hocalarınız kimlerdi ? Sanatınızın şekillenmesinde bu hocaların etkisi nasıl oldu?
Tabi, bazı hocalarımız rahmetli oldu. Benim o dönemdeki hocam Haluk Tezonar, yine diğer bir hocamız Hakkı Karayiğitoğlu bana katkıları en fazla olan hocalarımdı. Onları saygıyla anıyorum. Heykel Bölümü o dönemde üniversitede yeni kurulmuş bir bölümdü. Soğuk, rutubetli atölyelerde zor şartlarda eğitim aldık. Çok iç açıcı bir durum değildi ama biz mutluyduk. Çünkü işimizi seviyorduk, yani sanatı seviyorduk. Bir yerde sanata tutunmuştuk ve benim üniversite günlerim gayet güzel geçti. Severek okula gittim geldim. Hiçbir şekilde heyecanımı yitirmeden eğitimimi tamamladım.
- Çalışmalarınız büst, figür ve soyut çalışmalar şeklinde. Bu seçiminizdeki temel sebep nedir?
Okuldaki hocalarımızdan klasik eğitim aldık. Önce temel sanat eğitimi alıyorsunuz. İlk yıl temel sanat eğitimi ve desen dersleri, daha sonra atölye dersleriniz başlıyor ve atölyede de büst ve figüratif çalışmalarımız oluyordu. Bir de o dönemde canlı modelden de çalışmıştık. Mezuniyetten sonra özel hayatımla ilgili bir takım gelişmelerden dolayı heykel çalışmalarıma ara vermek zorunda kaldım. 1997’de kendi atölyemi açtıktan sonra büstlerle başladım. Zaman içerisinde sanat hayatında yeni arayışlar başlıyor. Aslında bu kendiliğinden gelişen bir süreç. Bir şekilde ürettikleriniz sadeleşiyor ve daha yalın ‘form’lar ortaya çıkıyor. Zaten heykeli tanımladığımız zaman, heykel form diliyle anlatımdır. Yani form heykelin vazgeçilmezidir.
- Eserlerinizi inceleyince modelleme ve döküm tekniği kullandığınızı görüyoruz. Özel bir nedeni var mı ? Çalışma teknikleriniz hakkında bizi bilgilendirir misiniz?
Eğitim aldığım dönemde fakültemizde heykel bölümü yeni kurulduğu için sadece kil atölyesi vardı. Taş, metal, ahşap gibi farklı malzemelerle çalışabileceğimiz atölye yoktu. Bu yüzden sadece kil atölyesinde çalışmıştık ve onun devamında da kile yöneldim, yani modelleme çalışmaya başladım. Oradan geçen bir alışkanlık ve kendi tercihimle kilden modelleme yaparak heykellerimi oluşturuyorum. Daha sonra onu kalıplıyorum ve döküme geçiyorum. Bu bronz döküm olabilir. Alçı döküm olabilir. Ben alçıyı da çok seviyorum. Alçı ucuz malzemedir ama önemli olan yaptığınız işin kalitesidir. Yani niteliğidir. Materyal alçı da olabilir, toprak da olabilir. Ama siz oraya ruhunuzu vermişseniz, iyi bir iş çıktıysa bronzda da alçıda da aynı nitelikte iş ortaya çıkar. Son dönemlerde daha çok polyester çalışıyorum. Aynı zamanda yeni denemelerim var. Formlarda elyaflı fiber dökümler yapıyorum ve kurşun gibi ikinci malzemeleri katmaya başladım. Hatta kurşun da kullandığım bir heykelimi yurtdışında bir fuarda sergiledim. Şimdi üstünde çalıştığım heykellerimde renkler kullanmaya başladım. Yani tekniklerde yeni denemelerim devam ediyor, bakalım bizi nereye götürecek bu çalışmalar.
- Sanatınızı bu noktaya getirirken çektiğiniz zorluklar var mı ? Varsa bu zorluklara rağmen keyifli tarafı nedir?
Sanırım zorluklar heykeltıraşlığın doğasında var, yani çalışma sürecinde devamlı zorluk çekiyorsunuz. Benim çektiğim zorluklarda hiçbir azalma olmadı. Fakat sanat, heykel özgürleşmedir, sanat direnmedir. Ben kendi adıma bütün zorluklara direndiğimi söyleyebilirim. Çünkü sanat ve özellikle heykel alanında gerçekten ciddi problemler var. Hiçbir yerden destek göremiyorsunuz. Bir yandan yaşamınızı idame ettirmek zorundasınız. Bir yandan da vazgeçilmez bir sanat tutkunuz var. Üretmeden duramıyorsunuz. O sizi besleyen, büyüten bir olgu. Fakat ben her şeye rağmen sanatın o muhalif tarafını benimsedim ve 97’den itibaren de serbest olarak heykelle yaşayıp heykelle var oldum. İlkelerimden hiç ödün vermedim. Ama çok zorluklar çektim, hala da çekiyorum. Samimi olmak gerekiyor. Ama değiyor da sanat adına bir şey ortaya koyuyorsunuz, onu görüyorsunuz. Yani manevi tatmini çok üst düzeyde ve bu da sizi, enerjinizi çok daha yüksek tutuyor ve vazgeçemiyorsunuz.
- Bundan sonra hedefleriniz nelerdir?
Heykel sanatına devam edeceğim. Zorluklarla savaşmaya, üretmeye devam edeceğim. Sanat yolculuğumun gittiği yere kadar gideceğim. Tabi ki biz sanatçılar ülkemizin şartlarında beklentilerimizi çok yüksek tutamıyoruz. Çünkü içinde bulunduğumuz toplumsal ve siyasi süreç bizi etkiliyor, sanatı etkiliyor. Bu sürecin bir an önce düzelmesini de istiyorum, özetle siyasal çıkmazların çözümlenmesi gerekiyor. ‘Kültür-Sanat’a daha çok önem ve destek verilmesi gerekiyor. Ümitlerimizi yitirmiyoruz ve elimizden geldiği kadar en iyisini üreterek işimizi yapmaya devam edeceğiz. Başka bir alternatif ve başka bir alana yönelme şansım yok bu kadar yıl emek vermişken.
- Sanat ve para arasındaki ilişkiyi değerlendirir misiniz ?
Benim paraya, parasal ilişkilere hiç kafam basmadı. Para düşünerek hiçbir iş yapmadım, yapamıyorum da. Çalışma tarzım, çalışma saatlerim, üretim sürecim tamamen benim insiyatifim de. Zaten benim için de işin keyifli olan tarafı bu. Bu özgürlüğümden de hiç ödün vermedim. Para benim için ikinci planda kaldı hep. Azla yetindim, harcamalarımı elimdekine göre yaptım. Ama hayatın gerçekleri ve üretebilmenin gerekleri de var; sanatçının da kazanması gerekiyor. Çünkü malzeme almamız gerekiyor, atölyelerimizin kiraları var. Bu yüzden temel bir gelire de ihtiyaç oluyor. Zorlansak da elimize geçen parayla, atölyenin giderlerini karşılayarak ve biraz da karnımız doydu mu yeterli diyerek üretmeye devam ediyoruz.
- Türk ve dünya sanat ortamıyla ilgili düşünceleriniz nelerdir ?
Türkiye’de ki sanat ortamını, yurtiçi ve yurtdışı sergi deneyimi olan birisi olarak değerlendirdiğimde ve kıyas yaptığımda olumsuz gelişmeler olduğu gibi olumlu gelişmelerde var aslında. Güzel Sanatlar Fakültelerinin ve mezunlarının sayısının artması, her türlü zorluğa karşın üretmeye devam eden arkadaşlarımızın varlığı işin olumlu tarafı. Ancak sanat alanında bir şeyler yapmaya ve üretmeye çalışan sanatçılara ne sosyal ne de yeterli bir devlet desteği var. Özellikle bu dönem bu konularda sanatçının aleyhine işliyor. Kültür ve sanat çok zor ve sıkışmış daralmış durumda. Galeriler ve fuarların açılması ise kapital merkezli bir süreç ve işleyiş. Eğer paranız yoksa bir fuara katılamıyorsunuz. Yani siz sanat yapın, yıllarınızı o sanata ayırın, ürettikleriniz ne kadar iyi olursa olsun hiçbir değeriniz olmuyor. Çünkü paranız varsa oraya girebilirsiniz. Ölçü tamamen para. Özellikle Contemporary Art gibi fuarlarda ben bunu gözlemledim.
Dünya sanatına baktığımız zamanda bir gelişme gözleniyor. Özellikle yurtdışı fuarlarda gençlerin önünün açıldığını ve çok farklı malzemelerle yapılmış çağdaş işlere yer verildiğini görüyoruz. Sanatın içerisine farklı disiplinler ve teknoloji girdi. Bu işlerde günceli yakalayan, güncel sorunlara duyarlı yaklaşımları, muhalif-protest işleri buluyoruz. Ekolojik sorunlar, cinsiyet ayrımcılığı gibi konular işleniyor.
Ayrıca bugün dünyamızda yaşanan olayları 3. Dünya Savaşı olarak görüyorum. Ortadoğu kan gölü. Mülteci sorunu bir insanlık dramı şeklinde yaşanıyor. Yurt dışında bu konulara duyarlı işlerin üretildiğine şahit oluyoruz. Son yıllarda ülkemizde de sanatçılarımız bu konularla ilgili önemli işler üretiyor. Sanat evrenseldir. Dolayısıyla Türk sanatını da dünya sanatından ayrı göremeyiz.
Ben her ne kadar modern çalışsam da güncel sanatı da takip ediyorum. Umarım sanatın her alanındaki gelişmeler artar, zaten sanatta durmaz, akar gider. Sanat tarihine baktığınız zaman, 2. Dünya Savaşı’nın en zor dönemlerinde birçok sanat akımları doğmuş, o sanat akımlarında bir sürü sanatçı yetişmiş ve sanatçılar hiç durmamış, devamlı yenilenmişler, devamlı üretmişler. Sanatın toplumu sürükleyen topluma önderlik eden bir tarafı ve misyonu vardır. Çünkü sanatçı duyarlıdır, toplumsal olaylara karşı tepki verendir, ilk defa onu hissedebilendir. Zaten sanat duyarlılıkla ilgili bir şey. Sanat neden yapılır? Duyarlılığınızdan dolayı. İşte algılamanızdaki, gözlemlemenizdeki farklılıktan dolayı yapılıyor. Onu kontrol edemiyorsunuz. Bir şekilde onun içine girip, orada var oluyorsunuz.
- Genç sanatçı adaylarına önerileriniz nelerdir ?
Genç sanatçı adayları, zorluklarla karşılaştıklarında vazgeçmemeleri gerekiyor. Öncelikleri para kazanmak ya da ünlü olmak olmamalı. Zaten iyi işler yaparsanız bir şekilde tanınırsınız. Bu süreçte dayanma gücü, tutkulu ve sabırlı olmak gerekiyor. Ayrıca ne olursa olsun ‘sanat’ sizin önceliğiniz olacak. Yani başka iş yapayım da sanatı sonra yaparım demeyeceksin. Çünkü bu işin sonrası yok. Yani şimdi yapacaksın. Başka işlerle uğraşmayacaksın. Zamanında yapacaksın ki gelişesin. Biraz zaman geçsin de şu işi yapayım da sonra sanat yaparım diye bir şey yok. Sanata başlarsın devam edersin. Süreklilik çok önemli. Sabır, tutku, süreklilik ve çalışmak tabi ki. Sürekli araştıracaksınız, kendinizi besleyeceksiniz, kitap okuyacaksınız, seyahat edeceksiniz, sokakta olacaksınız. Hayat sokakta akıyor. Yoksulu göreceksiniz, acıyı göreceksiniz, açlığı göreceksiniz. Açıkçası ben varlıkla çok fazla iyi sanat yapıldığını düşünemiyorum. Yani, sanat yokluktan besleniyor. Yokluktan beslenip üretime dönüştürüyorsunuz. Yoksa bir elim yağda bir elim balda diye de bir şey yok. Böyle bakarsanız ‘Niye yapayım falan’ dersin sanatı. Duyarsızlaşırsın yani. Her şey elinin altında ama sokakta her şeyi görüyorsun tanıklık ediyorsun. İzleyici olacaksın, izleyeceksin, göreceksin, bakacaksın. Oradan bir şeyler edineceksin. Ne yapabilirim ? Ne edebilirim ? Bir hassasiyet ve hassas bir duruş gerekiyor. Ve o hassasiyetle yaptığın işe de ruhunu vereceksin. İş yaparken taş da olsa metal de olsa çamur da olsa ruhsuz iş olmaz. İbadet gibi bir şey bu. İçinin oraya geçmesi lazım. Akman lazım. Oraya yönlenmen lazım. O yol senin yolun çünkü. Bunlar önemli.
- Mesleğinizi bizim gibi yolun başında olan ve meslek seçimi için araştırmalar yapan gençlere tavsiye eder misiniz ?
Samimi olmak gerekirse tavsiye de bulunmak istemem. Çünkü ben tavsiyede bulunsam da bulunmasam da eğer kişi bu işe girdiyse, gerçekten istekliyse onu kimse engelleyemez. Yani tavsiyeyle olmaz. Bu sipariş gibi bir şey olur. Hiç kimseye sen ressam ol ya da sen heykeltıraş ol denmemeli. O içten gelen bir şey. Bu işte zorlama yok. Kendi kendine kabul etmeli, göze almalı insan. Sanata önce gönlünün, yüreğinin rızasıyla başlayacaksın.
- Son olarak sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı ?
Öncelikle teşekkür ediyorum. Çok memnun oldum. Sizin gibi çok genç, duyarlı, arkadaşları tanımaktan. Sayenizde kendimi ifade etmiş oldum bende. Size de yollarınızın açık olmasını diliyorum. Dilerim sevdiğiniz bir mesleği yapın ve mutlu olun. Para her şey değil. Zaten hayatta iyi kötü bir şeyler kazanabiliyorsunuz. Ama tercihlerinizi yaşayın. Tercih edin ve tercihinizin arkasında durun. O tercihin olumsuzlukları bile size sorumluluk verecektir ve o yoldan yürüyüp yine mutlu olacaksınız.
- Biz de size bu güzel sohbetten dolayı teşekkür ederiz.
Harun Öşyar Öket & Mahmut Saykur / KitaptanSanattan.com