Shopping Cart
Total:

$0.00

Items:

0

Your cart is empty
Keep Shopping

Türk Resim Sanatı Montajdır – Mustafa Günen yazdı…

Bu başlığı her sanat konuşmamda ve yorumlarımda kullanırım. Kısaca tekrarlayayım. Türk modern resmi, batıdan yaklaşık otuz yıl kadar bir gecikme ile başlamıştır. Türkiye’de ilk soyut girişimler 1930’lu yılların başında müstakiller ve D Grubu adı verilen ressamlar tarafından başlamıştır. Ne var ki bizde soyut sanatın felsefesi ve estetik yönlerinin üzerinde düşünülüp yeterince özümsenememesi sonucu özgün bir düzeye gelememişlerdir. Dolayısı ile sanatçılar pek yaratıcı olamamış evrensel düzeyde çağdaş yorumlara gidememişlerdir. Böyle olunca da çoğunlukla da batılı örneklere bağımlı çalışmalar ortaya koymuşlardır. İşte bu sonuçtan dolayı Türk modern resim sanatının ithal olduğunu, montaj bir sanat oluşunun ötesine geçemediğini düşünüyorum ve de yazıyorum.

Tabidir ki benim bu yorumuma, bizde de çok başarılı eserler üreten sanatçılar olduğunu dile getiren bazı itirazlar oldu. Elbette çok başarılı sanatçılarımız var. Bunu ben de biliyorum ama burada bahsedilen başarı; Aslında, sanatçılarımızın çalışmalarını ürettiği batı kaynaklı resim ekollerine uygunluğunun derecesidir o kadar. Yani uygulamalarda teknik olarak başarılı olunmuştur. Ancak üzülerek söyleyeyim ki  bu bir çeşit başkasının projelerinde işçilik yapmaktır. Bizim sanatçılar yaptığı da genellikle budur. Nedeni ya batının ürettiği yorum ve yapıtlara katılmamaları için donanımları yok ya da çaba sarf etmiyorlar. Onun için batıdaki sanatçıların, felsefe ve bilimsel gerçeklerden de faydalanarak düşünüp geliştirdikleri, yaratıcılıklarını da ortaya koyup oluşturdukları çeşitli ekollere sadece katıldılar, ötesine geçemediler. O fikirleri ve üslupları kendi kültürümüze monte etmeye çalıştılar.

Katılmanın içinde yaratıcılık yoktur.

Bizde fark edilemeyen ya da üzerinde durulmayan gerçek şudur: Katılmanın içinde yaratıcılık yoktur. Dolayısı ile sadece katılarak, onaylayarak gerçek ve özgün bir sanat yapılamaz. Batı sanatçıları bunu iyi kavramışlardır. Bütün büyük sanat ekolleri sanatçıların ya içinde büyüdüğü ekolü reddederek ya da yeni bir bakış ve uygulama şekli  geliştirerek oluşmuşlardır. Bizde bir türlü olmayan, gelişmeyen budur. Bu eksiklikten dolayı da bizim sanatçılarımıza pek ilgi gösterilmemiştir. İşte ben, tabiri caizse bu konudaki skoru verdim. İstediğiniz kadar büyük takım olduğunuzu, mükemmel oynadığınızı iddia edebilirsiniz. Ancak skor gerçeğin ne olduğunu belirtir. Her neyse yeri geldikçe bu konudan bahsedeceğim.

Modern sanat, şimdilerdeki adıyla yeni sanat çok hızlı değişim göstermektedir. Bilim ve teknolojinin yüksek tempodaki gelişimi bunu tetiklemektedir. Kültürler, sosyal kabuller, ahlak, duygular gibi inanılan bütün değerler bu değişimin etkisinden kurtulamamışlardır. Özellikle iletişim alanındaki gelişim tüm bu değerleri insanlığın önüne sermiş, denetimine sunmuştur. Hemen herkes diğer kültür, ahlak gibi erdem saydığı kavramları başka insanlarınkiyle karşılaştırarak kendi değerlerinin asıl yerini ya da olması gereken yerini kıyaslayabilecek noktaya gelmiştir.

Bu kültürel hatta sosyal zihniyet değişimine elbette sanatçılar da ilgisiz kalamazdı. Onlar  da bu gelişmeye özet olarak; Bilim ve teknoloji, insanı kendine bağımlı hale getirip onun bireysel varlığını egemenliği altına almaktadır. Sanat, insanın, bireyselliğini, düşünme ve yaratma özgürlüğünü koruyabileceği tek uğraştır diye bir yorum getirmişlerdir. Bu çıkarım bir asırdan fazladır, sanat dahil tüm kültürel oluşumları etkilemiş ve de teknoloji ve özgürlük ekseninde gelişme göstermiştir. Elbette resim sanatı da bu düşünceye ayak uydurmuştur. Resim sanatı ile uğraşanlar özellikle natürel, Klasik resmi sorgulayıp yeni bir yapılanmaya gitmiştir. Çok çeşitli yorumlara sahne olmuştur. Bu gelişmeleri yorumlayanlardan biride Alman Sanat tarihçisi Wilhelm Worringer‘dir

Wilhelm Worringer; ‘Soyutlama ve Özdeşleyim’ adlı kitabında iki içtepi üzerinde durmuştur. Worringer’e göre özdeşleyim, natüralist üsluplarda bulunurken, soyutlama tüm soyut sanat üsluplarında bulunmaktadır. Ayrıca özdeşleyim içtepisi güzelliği, organik olan şeylerde yani dış dünyada, soyutlama içtepisi ise yaşamı reddeden inorganik şeylerde soyut kanunluluklarda ve zorunluluklarda bulur. Özdeşleyim kavramını kısaca açıklamak gerekirse: duygusal bir varlık olan insan bu yapısıyla nesnelerle ilişkide bulunmaktadır. (Wilhelm Worringer, Soyutlama ve Özdeşleyim, Çev. İsmail Tunalı, 1985 s23)  Hep yaptığım gibi bu yorumu biraz daha anlaşılır olarak açıklayayım:

Worringer;  İnsanın resim sanatına olan ilgisini bir içtepi olduğunu söyler. Yorumunu da soyutlama ve özdeşleyim adıyla iki guruba ayırır. Özdeşleyim kelime anlamı; ‘İçten duyma. Kendi duygularını nesnelere aktarma; kendini başka bir varlığın içinde duyma.’ (TDK) . Worringer, ‘özdeşleyim içtepisi’nde şunu anlatır; İnsan kendi varlığı ile aynı yapıtaşlarından (madde) olan dış dünyaya ilgi duyar. Güzelliği ve estetiği orada bulur ve kendini doğada hissetmek için natürel (doğa, manzara)resimleri yapar.

Soyutlama yapmayı seçenlerin gerekçesi ise; bilimin ulaştığı sonuçlara göre evren rastlantısal olarak oluşmuştur. İnsan kendi dışındaki dünyayı kavrayıp değerlendirmesi duyu organları ile sınırlıdır. Yani dış dünya rastlantısal, keyfidir ve de görecelidir. Bu durumda güzellik ve estetik dış dünyada değil nesne olmayan sağlam, güvenilir, kanunlulukları olan soyut varlarda olur. Bunları ifade etmek için de güvenilir sağlam, kesin sonuçlar veren bir disiplin olan matematik ve onun uzamsal alanı olan geometrik biçimler kullanılır.

Burada şu notu düşeyim; Soyut resimle resimde soyutlama yapmak hep karıştırılır. Ancak çok farklıdır. Kısaca belirteyim. Soyutlama yapmak; somutu soyut alana çekmektir. Soyut resim ise, soyutu somut alana çıkarmaktır. Her neyse ileride bu konuları ayrıntılı bir şekilde inceleyip aktaracağım.

Modern resimde süreç doğru başladı ama yanlışlıklara dönüştü ve öyle de devam etti

Modern resim başlangıçta olması gerektiği gibi, doğru olarak başladı. Konvansiyonel, geleneksel sanat da denilen klasik sanatı, sanatın özgürlüğüne ve yaratıcılığına engel görerek aşamalarla terk etti. Bu tutum önemli bir eksiklikle doğru bir yapılanmaydı. Çünkü klasik (natürel) resimde sanat düzeni, nesnelerin doğal yapısını aktarma, taklit biçiminde oluştuğu için eser doğanın verileriyle şekillenir. Sanatçının özgürlüğü pek yoktur. Sadece kompozisyonu seçer ama aktaracağı görüntülerin biçimine, rengine doğa karar verir. Bu kısıtlayıcılıktan yola çıkan resim sanatı doğal ve olması gerektiği gibi aşamalarla soyut alana geçmiştir. Eksik olanı ise; Sanat değil, sanatçı aşamalarla natürel çalışmayı terk etmeliydi. En güvenli ve sağlam yol budur. Çünkü resim sanatında, klasik ve modern üsluplar bir merdivenin basamakları gibidir. Ayrıştırılamaz ve birbirlerini yok sayamazlar. Buna bir benzetme yapayım; Klasik, natürel resim aşamaları, eğitimde ilk, orta öğretim ve üniversite aşamalarına denktir. Modern resim ise sonraki aşamalar olan yüksek lisans, doktora ve profesörlüğe denktir. İsteyen üniversiteden sonra kariyerine devam eder isteyen de diğer üst aşamalara geçer. Resim sanatının amacı ve ideali budur.

Sanırım biraz şaşırmışsınızdır. Öyle ya; Modern resim sanatıyla ilgili böyle bir yorumu ilk defa duyuyorsunuz. Üstelik de bir deniz ressamından! Yani natürel resim tarzında çalışan bir sanatçı modern resmi üst aşama olarak görüyor. Pek rastlanacak gibi bir durum değil. Ancak estetik bir uğraş olan resim sanatının yapısı budur. Bütün bu aşamaların geçirdiği evreleri, gerekçelerini ve onlara katılıp katılmadığımı, nedenlerini ayrıntıları ile açıklayacağım. Neyin sanat neyin sanat olamayacağını öyle felsefe jargonunu kullanarak değil anlaşılır bir dille yazacağım.

Mustafa Günen

Ana Görsel: Bedri Baykam, This Has Been Done Before, Tual Üzerine Akrilik, 162×202 cm, 1987

Comments are closed