Tayfun Pirselimoğlu, Türk sinemasının önde gelen isimlerinden biri olarak sadece yönetmenlikle değil, aynı zamanda ressam, senarist ve yazar kimlikleriyle de tanınıyor.
Sanat alanındaki çok yönlülüğü ve üretkenliğiyle dikkat çeken Pirselimoğlu, sanatın farklı yönlerini deneyimlemek ve ifade etmek açısından büyük bir tutkuyla dolu.
Bu röportajda, Tayfun Pirselimoğlu‘nun sanat yolculuğunu, farklı sanat formlarını bir araya getirme sürecini ve eserlerindeki temaları keşfedeceğiz.
Pirselimoğlu’nun karşılaştığı tuhaflıkların sanat üretimine yansıyan izlerini Istanbul Concept Gallery’de açılan 16 Mayıs‘a kadar ziyaret edilebilecek “Tuhaf Zamanlar” sergisinde takip edeceğiz. Sanatçının eserlerindeki figürlerin ve temaların ardındaki anlamları anlamaya çalışırken, günümüzün kaotik ve belirsiz dünyasında sanatın rolünü de sorgulayacağız.
Bu röportaj, Pirselimoğlu’nun sanatının derinliklerine inerken, sanatın insan deneyimini nasıl şekillendirebileceğine dair düşüncelerinizi sorgulayacak ve belki de “tuhaflıklar zamanı”nda bir yolculuğa çıkaracak.
KitaptanSanattan.com / Elif Doruk
- Ressam, yönetmen, senarist ve yazar kimliklerinizle çok yönlü bir sanatçı ve aktif-üretken birisi olarak, sanatın farklı yönlerini deneyimlemek ve ifade etmek açısından nasıl bir tatmin ve ruhsal doyum sağlıyorsunuz? Yani üretmek tatmin sağlıyor mu ya da bir şeyleri değiştirmek için yeterli oluyor mu?
Bütün bu sanat alanlarında dolaşmak tuhaf bir hal aslında. Sinema kolektif bir üretim süreci. Ben biraz da orada kalabalıklar içerisinde cenk ettikten sonra tek başıma çekildiğim odamda yazıp çizerek yaralarımı sarıyorum sanırım. Bu bir yandan da yaratıcılığınızı bileyen bir süreci işaret ediyor. Aldığınız hazzın niteliği farklı değil ama bir başınasınız. Aslolan üretmek. Hangi alanda olursa olsun yaratıcılığınızı bileyip devam ettirmek.
- Sanatın birçok alanında üretirken nasıl bir denge kuruyorsunuz ve bu farklı sanat formlarını birbirine nasıl entegre ediyorsunuz?
Bu sorunun cevabını tam olarak bilemiyorum. Bir kapıyı açıp içeri girdikten sonra karşınıza çıkan yollarda yürürken sanırım bu farklı şapkalar bana yardımcı oluyorlar. Ne kadar iradiyse bir o kadar da o kadar da kendiliğinden gerçekleşiyor bu hal. Her hikâyenin çağırdığı bir resim, her resmin ulaştığı bir sekans var belki de.
- Çöl Masalları, Kayıp Şahıslar ve Malihulya gibi kitaplarınızda ortak temalar veya motifler var mı? Bu temaları işlerken size ilham veren şeyler nelerdi?
Filmler ve resimler gibi bütün kitaplarım da bu dünyanın tuhaflıkları ve onların bende bıraktığı izlerle alakalı. Bu manada yaşadığımız hayat -en azından bana- ilham verme konusunda çok cömert.
- Dünya çapında sergiler açmak, ödüller kazanmak ve uluslararası alanda tanınmak nasıl bir deneyim kazandırdı size? Farklı kültürlerden ve coğrafyalardan esinlenerek sanatınızı nasıl şekillendiriyorsunuz?
Karşınıza çıkan hemen her şey ama en çok da bilinmedik sokaklar, viran binalar, tuhaf insanlar ve de değişik coğrafyalar zihninizi etkiliyor, tahayyülünüzü harlıyor. Dolayısıyla bütün bunlar yazıp çizme konusunda beni çok besliyor. Tam cevaplayamadığım her ne varsa, merakımı tırmalayan her ne ile karşılaşıyorsam o beni bir yere doğru yönlendiriyor. Sonrasında da sırlı bir haritaya tabi olarak bir yerlere doğru ilerliyorum.
- Türkiye’nin kültürel ve sanatsal ortamı hakkındaki düşünceleriniz nelerdir ve sizin sanatınıza etkisi nedir?
Kuşku yok ki yaşadığınız memleketin ahvali sizin üretiminizle yakından ilgilidir. Zihnimin ilgili olduğu tuhaflıklar açısından bu coğrafya beni hakikaten gayet iyi besliyor diyebilirim. Bu benim adıma keyifli de olsa diğer taraftan olup bitenlerin sanat, kültür adına bıraktığı hasarı da görmezlikten gelemeyiz.
- Daha önce de ödüllü filminizle aynı ismi taşıyan ‘Kerr’ başlıklı serginizle yer aldığınız Istanbul Concept Gallery’de açılan ‘Tuhaf Zamanlar’ sergisini anlatır mısınız? Neden ‘Tuhaf Zamanlar’? Bu isimle de bir film geliyor mu?
Yok, şimdilik öyle bir film projem yok. Tuhaf zamanlar tam da bu dönemi işaret ediyor. Her ne oluyorsa açıklamakta güçlük çekiyoruz, her neyle karşılaşıyorsak akli olarak çözemiyoruz. Hep bir müphemlik, hep bir muamma ve hep bir tuhaflıklar zamanı. Resimlerdeki figürler de bu tuhaflıkların birer temsili.
- Son olarak özellikle bu iki serginizde de vurguladığınız ‘her şeyin birbirinin içine girdiği, aynılaştığı ve tekrar ettiği’ tespitinize binayen bu gidişat ya da kaos nasıl değiştirilebilir, düzeltilebilir?
Bunun da cevabını bilmiyorum. Kaosun akli bir tarafı olmadığından, izahı mümkün görünmediğinden sonuna dair de bir fikir yürütmek kolay değil. Umudun var olduğuna inananlar için bir cevap olabilir belki.
KitaptanSanattan.com / Elif Doruk