Kare Sanat, küratörlüğünü İpek Yeğinsü‘nün üstlendiği, günümüz sanatçılarından Burcu Aksoy, Can Aytekin, Çağla Sel, Monika Bulanda, Murat Germen, Seher Uysal ve Seydi Murat Koç‘un resim, fotoğraf ve video gibi farklı tekniklerdeki yapıtlarının yer aldığı “Spekülatif Mekanlar” başlıklı grup sergisine ev sahipliği yapıyor.
“Spekülatif Mekanlar” başlıklı sergi, güncel sanatta mekan kavramına yönelik yaklaşımların disipliner ve kavramsal çeşitliliğini irdelemeyi; izleyiciyi bu farklı önermelerin yarattığı karmaşık yapının ortasında bırakarak, ona zihinsel ön kabullerini sorgulayabileceği bir alan sunmayı amaçlıyor.
Mimarinin sınırlarını net olarak belirlediğini iddia ettiği fiziksel mekanlar, günümüz sanatçıları için çoklu anlam katmanlarına yönelik araştırmaların temel çıkış noktalarından biri olmayı sürdürüyor. İçlerine aldıkları, dışarıda bıraktıkları, dayattıkları, temsil ettikleri, simgeledikleri, yansıttıkları ve soğurduklarıyla mekanlar, göründüğünden çok daha muğlak ve geçirgen sınırlara sahip; üstelik bu sınırlar, dijital mekan kavramının ortaya çıkışıyla daha da büyük bir hızla çözünmeye ve dönüşmeye başladı. Mekanın sürekli parçalanıp yeniden birleşen ve tanımını tanımsızlıkta bulan akışkan imgesi bir yandan sanatçılar için yeni deney alanları açarken, diğer yandan gerek içsel, gerek toplumsal çatışmaların en belirgin görünürlük düzlemlerinden biri haline geliyor. Doğal ile insan yapımı, kırsal ile kentsel mekanlar arasında yoğun olarak duyumsadığımız gerilimlerin yanı sıra, özellikle zaman boyutunun devreye girmesiyle bellek ve tarihsellik, iktidar ve güç ilişkileri gibi kavramlar mekanın ne olduğuna dair tartışmalara güçlü bir biçimde dahil oluyor.
Bu süreçte mekan, öznenin sınırlarını da kendi uğradığı çözünmenin içine çekerek, bireyin bütünlüğünü onun kendi zihinsel karmaşası üzerinden tehdit eder duruma geliyor ve böylece “spekülasyonların” tam ortasında duran bir el bombasına dönüşüyor. Sergi, mekanın bu spekülatif karakterine odaklanarak, onun üzerinden işleyen diyalektiğin farklı bireysel ve toplumsal yönlerini gözler önüne seriyor.
Burcu Aksoy‘un bilinç ve bilinçaltına bağlı çeşitli ruh, akıl ve zihin durumlarının oluşturduğu algılara göre görüntüler üretme isteğinden doğan yapıtları, bu düşüncelerin fiziksel, zihinsel ve dijital ortamda iki ve üç boyutlu ifadeleri olarak belirir. Nesneler ve mekanlar, bilinen kimliklerini kaybederek yeni yapı ve biçimlere dönüşür. Mimari ve psikanalizin olanaklarını bir arada kullanan Aksoy, ürettiği her seriyi bir psikanaliz terimiyle, serideki işlerin her birini de yanıltıcı birer zaman dilimiyle adlandırır.
Sanatsal pratiğinde yazı, resim, ve mimari arasındaki ilişkilere ve mimari arketiplerin farklı dönem ve kültürlerde tekrar eden özelliklerine odaklanan Can Aytekin, tuvallerinde görme süreçlerinin zihinsel boyutlarını araştırır ve resimdeki boşluk kavramını bu çerçevede ele alır. Sergide yer alan yapıt, Tapınak ve Kaya resimleri serilerinin ardından gelen ve 25 tuvalden oluşan Bahçe Serisi’ndendir. Bu süreçte Aytekin, Tadao Ando mimarisinden Monet’nin Giverny bahçelerine uzanan birçok farklı konudan etkilenmiştir.
Otoportre serisinde gerçekte olmak istediği yerde olamayan ve bunun sonucunda içe kapanan kendiliğini betimleyen Çağla Sel, izleyiciye sırtını dönen imgesini gerçeküstü mekanların içine gizleyerek görülme arzusuna karşı bir duruş sergiler. Geleneksel zaman algısını dışlayan, yaşanacak bir olayın hemen öncesi ya da yaşanmış bir olayın hemen sonrası hissi veren bu mekanların atmosferini ise, Sel’in mekanı kurgularken kullandığı belli başlı nesneler tanımlar.
Fotoğrafı bir ifade/araştırma aracı olarak kullanan Murat Germen, aşırı kentleşme ve mutenalaştırma, katılımcı vatandaşlık, yerel kültürlerin sürdürülebilirliği ve iklim değişikliği gibi konulara odaklanır. Sergideki işlerinin temel meselesi, kentin güç ve rant odaklarınca paylaşılamayan mekanları ve bu mekanlar çerçevesinde üretilen spekülasyonlarla sürekli parçalanıp yeniden kurgulanan sosyokültürel belleği ve kimliğidir.
Teğet Serisi’nde Seydi Murat Koç, sembolleşmiş kentsel mekanlardan Atatürk Kültür Merkezi’nin uğradığı yıkım ve geçtiği dönüşümle ilgilenir ve ‘teğet geçen ekonomik’ kriz söylemindeki ironiyi, 11 Eylül’deki uçak saldırılarıyla birleştirerek bir nevi ‘belleğe yönelen terör’ sahnesini kurgular. Mitolojik kahramanları dahil ettiği ‘Yerden Yüksek Serisi’ndeyse güncel kent silüetlerinin yarattığı estetik karmaşa ve bu yeni ideolojik mekanların gerek kent dokusunda gerek toplumsal belleğimizdeki temsiliyle alay eder.
Metropollere özel bir ilgi duyan Monika Bulanda, soyut mekanlarında lineer perspektife dayalı görme rejimini güncel politik yapılara yönelik eleştirel bir araç olarak kullanır. Çalışmalarında teknolojik gelişmelerin olanaklı kıldığı gökdelenlerin görkemini, sonsuz dijital veri akışını ve bizi hem fiziksel hem hem zihinsel olarak çevreleyen simülasyonun tehlikeli cazibesini bir arada duyumsarız.
Seher Uysal‘ın sanatsal pratiğini gündelik hayata ilişkin sıradan olaylar şekillendirir ve çalışmaları mekansal, tarihsel veya kültürel koşullar üzerine sanatsal araştırmaya dayalı düşüncelerden oluşur. Sanatçının, başlangış noktasını 1954 kışında Boğaz’ın donduğuna ve insanların üzerinden yürüyerek geçebildiğine dair söylenceden alan video projesi, mekanın biçimlenmesinde ve ona dair sosyal belleğin oluşmasında tarih ve isimlendirmenin yanı sıra şehir efsaneleri ve yanlış anlaşılmaların rolünü araştırır.
Sergi 25 Şubat 2019 tarihine kadar ziyaret edilebilir.
Kare Art Galeri
Abdi İpekçi Cd. 22/8 Nişantaşı – İstanbul
Giriş ücretsizdir.