Veysel Deneç…
Kişiliğiyle, yaptığı işlerle, usta ve tanınmış bir sanatçı babanın oğlu olarak ‘sıradışı’ bir profil. Seramikten resime, müzikten video art işlerine kadar her yönüyle yaptığı sanatsal çalışmalarıyla dikkat çekiyor. ‘Sıradışı’ olması dikkat çekmek için değil kişiliğinin bir parçası. Siz de bu röportajı okuduğunuzda aynı kanıya varacaksınız. Farklı bir genç sanatçı ile tanışacak ve farklı bir dünyanın kapılarını aralayacaksınız. Korkmayan, düşündüğünü söylemekten çekinmeyen, sıradışı işler üretmekten vazgeçmeyen bir Veysel Deneç…
İşte karşınızda…
Oğuz Kemal Özkan / KitaptanSanattan.com
- Biz ‘Veysel Deneç’i son serginin başlığında olduğu gibi ‘sıradışı’ kişiliği ve işleriyle tanıyoruz. Sen kendini nasıl tanıtırsın?
Yurtdışında doğan ve daha sonra Türkiye’ye gelen birisi olarak sıkıntılı yıllar geçirdim. Hem buraya alışmak adına hem de kendi kişiliğimle ilgili. Şuanda kendimi hayata yeniden ‘merhaba’ demiş biri olarak tanımlıyorum. Çok problemli bir çocukluk ve birkaç yıl öncesine kadar çok sıkıntılı ve huzursuz biri iken, kendi çabalarımla ve profesyonel yardımlarla yerleşmiş bir ruhsal sıkıntımı sona erdirdim.
Kişiliğimden bahsetmem gerekirse, çok başına buyruk, idealist ve bazen kabul edilemeyecek kadar inatçı birisiyim. Sık sık güzel düşünen, güzel şeyler söyleyen ama arada bir saçmalayan ve sonrasında bundan dolayı büyük pişmanlıklar yaşayan birisiyim. Bu şekilde çok obsesif aşırı takıntılı bir şekilde yıllarımı geçirdim. Benim takıntılarım daha ziyade kendimi ispatlamayla ilgili olduğu için bu sanatsal üretimimi tetiklemiş olabilir. Ama yine de kendimi kendime ispatlamakla ilgili zorluklar çıkartıyordum. Sonra o zorlukların üstesinden gelmem gerekiyordu. Ve yine kendimi, zorluk çeken insanlarla kıyaslayıp, ‘acaba ben daha çok zorluğa dayanabilir miyim diye?’ düşünüyordum. İşte bu şekilde başkalarıyla kıyaslayarak geçirdiğim yıllar.
Bu anlamda kendi gelişimim adına çok zaman kaybettiğimi fark ettim. İç huzurumun yerine gelmesiyle birlikte daha enerjik biri olarak yaşamaya devam edeceğimi düşündüm. Ve hem sanatsal anlamda kendimi geliştirerek hem de kitaplardan beslenerek kendi iç dengemi sağlamaya çalıştım. Yaşım ilerledikçe hayat tecrübesi ve daha da olgunlaşarak bunu başardım. Ama zaman zaman başına buyruk olma hakkımı saklı tutarak..(gülüyor)
- Seramik ve Cam Tasarım Bölümü mezunusun. Müzikle de uğraşıyorsun. Ve şuanda resim yapmaya devam ediyorsun. Sanat serüveninin nasıl başladığını ve nasıl şekillendiğini anlatır mısın?
Benim çocukluğum her normal çocuk gibi oyun oynamak dışında resim yapmakla geçti. Çocukluğum boyunca yüzlerce çizim yaptım. Her bulduğum yere çiziyordum. Bu noktada hem yaşıtlarımın ilgisi hevesimi arttırdı hem de eş dost akraba beni yetenekli buldukları için teşvik ediyordu. Çizgi kahramanları, örümcek adam, conan çizimleri, robotlar çiziyordum. Tahminen 8 yaşlarımda karikatür de çizmeye başladım. Karikatüre büyük ilgim vardı. Çok özgür bir insan olarak yetiştirilmeye çalışılmadıysam da ailem sanatla haşır neşir olduğu için her zaman o ya da bu tarzda resim yapmam konusunda cesaretlendirildim. 2000 yılında MSGSÜ Seramik Bölümünü kazandım. İlk kişisel sergimi 21 yaşında okuldaki ikinci yılımda açtım. Daha sonraları, bir yandan okulda seramik çalışmalarıma devam ederken bir yandan da yağlıboya hakimiyetimi artırmak için bir arkadaşımın atölyesinde ustalardan reprodüksiyon ve hayalden manzara resimleri yapmaya devam ettim. Okulum devam ederken ve mezun olduktan sonra ara ara karma sergilere katıldım. 2009 yılından itibaren videoart işleri yapmaya başladım.
Sergini anlatırken ‘Deneç kimseyi örnek almaz’ demiştin. Bunu biraz açar mısın?
Kişilerin hayat yolculuğu farklı farklıdır. Karşılarına çıkan içsel ve dışsal dengeler, engeller farklıdır. İnsanlara çok geniş çerçeveden baktığımızda şu ya da bu konularda birbirlerine fazlaca benzerken, pek çok konuda da farklıdırlar. Öyle olmasa Aşık Veysel’in dediği gibi ‘Koyun Kurt İle Gezerdi Fikri Başka Başka olmasa’ ya da Montesquieu’nun dediği gibi ‘Birbirinin benzeri iki saç teli bile yoktur.’ İnsanların genetiklerinden tutun, yetiştikleri çevreye kadar her şey farklı. Dolayısıyla insanların kendisini farklı şekillerde, ihtiyacına uygun şekilde geliştirmesi gerektiğini düşünürüm. Ortak birleşmemiz gereken nokta ise akıl ve vicdan olmalı.
- Aynı zamanda usta ve ünlü sanatçı-ressam Erol Deneç’in oğlusun. Babanın sanat hayatına girmene ve yaptığın sanata etkisi oldu mu? Olduysa ne derecede?
Babamın birçok resminden ve desenlerinden etkilendim ama yüzlerce ressamdan ve heykeltraşlardan da etkilendim. Aslında tek bildiğim sürekli düşünen ve gözlemleyen birisi olarak hayatta karşılaştığım birçok şeyin bana esin kaynağı olduğuydu. Bu tek bir olay da olabilir tek bir renk de. O renkte o anımı tekrar yaşayabilirim o rengi sürerken tuvale. Babam daha ziyade tarz olarak sürreal tarzda çalışır. Ben kendimi o veya bu tarzla sınırlayamam. Özgürlüğümü ve hevesimi kaybederim bu durumda.
Bir de şöyle bir şey var. Doğal bir sonuç olarak babamla kişiliklerimiz, hayata bakışımız farklı olduğu için resim tarzımız da en az kişiliklerimiz kadar farklı. O sanatıyla olmasa da yaşamıyla oldukça geleneksel yaşayan bir karakter. Ben ise özgürlüğüme ve evrensel değerlere bağlı birisiyim. Bu özgürlüğümü de hiçbir düşüncenin ya da inancın yönlendirmesini istemem.
Türkiye’de ve dünyada güncel sanatın geldiği nokta ile ilgili düşüncelerin nelerdir?
Güncel sanatı merak ve heyecanla takip ediyorum. Bazen bana sunulduğu gibi bazen de işime geldiği gibi alarak tabi. Yani, güncel sanat olarak sunulmayan sanat yapıtları da fazlasıyla güncel olabiliyor. Dönemimizin imkan ve zorlukları, fikirlere yön veriyor ve ortaya çıkan sanat yapıtlarında kendini belli ediyor. Türkiye’de gericilik ve baskıcılığın tavan yaptığı bu dönemde, özgür bir ruha sahip olan birçok başarılı sanatçının sergilerini, çalışmalarını ayrı bir heyecanla takip ettim. Onların özgürlüğü, muhalif duruşlarını bu baskı ortamı içinde görmek güçlü bir tezat oluşturdu ve sergilere ayrı bir değer kattı. Bütün kötü gelişmelere karşı bu özgür sanat ortamları ayrı bir enerji alanı oluşturdu.
Bir de son yıllarda siyasi bir akım olarak ”Yeni Osmanlıcılık” tabii olarak farklı sektörleri etkisi altına aldı ve çeşitli mesleklerden binlerce insan bunun üzerinden ekmek yedi. Birçok kişi kendini bu şekilde pazarladı. Türkiye güncel sanatı da yoğun şekilde, şu ya da bu şekilde bu siyasi akımın etkisi altındaydı, en azından estetik olarak. Ticari işler, ticari olmayan işler, başarılı işler, başarılı olmayan işler, birçok sanatçının, iyi-kötü çalışmalarında bu akımı hissettik. Ancak belirtmem lazım; bazılarını özellikle çok başarılı buldum. Türkiye’deki geçtiğimiz yıllardaki güncel sanat, hem bu siyasi akımın estetik anlayışının hem daha özgür özgün çalışmalar hem de eşzamanlı olarak dünyadaki güncel sanat akımlarının bir senteziydi.
- Aynı zamanda müzisyensin. Biraz da bu yönünü anlatır mısın?
Çocukluğumda bu bocalamayı çok yaşadım. Yani, ‘gitarist mi olayım, ressam mı olayım?’ diye. Beyaz bir gitar, gümüş rengi veya bordo bir gitar. Çok yüksek volümle, hafif aykırı bir tasarımı olan bir elektrik gitarla gürültü yapmak. Çok canavar bir gitarcı olmak ve bunun getireceği yaşam tarzı.
Bunu da istediğim dönemler olmadı değil. Çünkü üzerinde çalıştığın malzeme ve tekniğe bağlı olarak anatomine etkileri var. Omuriliğini farklı hissedersin, kollarını bacaklarını farklı hissedersin. Gitar çalmak mesela; yerine göre spordur ama egzersizleri yapmazsan istediğin performansı elde edemezsin. Müzik programları kullanmak istiyorsan bütün gün bilgisayar başında müzik yapan biri, enstrümantalist olarak zayıflar.
- Çok yönlü olmanın sanatına etkisi nedir?
Yani, elini enstrümana dokundun, enstrüman titredi, titreşimleri odanın karanlığını doldurdu. Bas’ı hissettin, Tiz’i hissettin, buna müteakip renkli hayaller. Zaman zaman aklıma gelir, bambaşka projeler, bambaşka malzemeler, dünyalar. Ama işte, hayat gösterdi ki, tek bir konuda iyice yoğunlaşmak, o iş konusunda gittikçe profesyonelleşmek, bana daha güçlü bir tatmin getirecek.
- Gelecekte sanat adına yapmak istediklerin ve beklentilerin neler?
Çok yönlülüğümden biraz uzak durmak istiyorum artık. Daha ziyade, desen çalışmaları, tuval, ahşap ve bilindik alışılagelmiş yüzeyler üzerine biraz daha klasik malzemelerle uğraşmak istiyorum. Enerji ve vaktimi bu alana odaklamak istiyorum. Yıllar sonra sayısız işimin olduğu bir desen sergisi açmak istiyorum veya hem modern hem de barok romantizmine kaçan tuval işlerimi bir arada sergilemek isterim. Bazı kolaj işleri yapmak düşüncesi var bir de bir arkadaşımla birlikte halen bitirmemiz gereken, alçıyla yaptığımız bir ”yüzey-doku” çalışmamız var, yapıyoruz. Başka sanatçılar veya zanaatkarlarla birlikte çalışmak istiyorum. Aynı işin altına imza atmak bana keyifli geliyor hem de zaman kazandırıyor ve farklı tecrübeleri birleştirmek çok güzel. Seramik heykeller vardı. Daha bitiremedik onları da bitirmek istiyoruz.
Bunlardan da önemlisi ben tüm işlerimde Nietzsche gibi sonsuz bir yaşam değil sonsuz canlılık peşindeyim. İnsanlar hakikate ancak böyle ulaşacaklardır. Ben de müziğimle, resimlerimle, bütün işlerimle o canlılığımı korumak ve izleyenlere de aynı canlılığı kazandırmak istiyorum. Bunu başardığım zaman hayatım ve sanatım anlam kazanacak.
- Teşekkürler, beklentilerine, hedeflerine ulaşman dileklerimle…
Oğuz Kemal Özkan / KitaptanSanattan.com