Shopping Cart
Total:

$0.00

Items:

0

Your cart is empty
Keep Shopping

Şehrin İnsanı

Akşama yemek telaşı, her günkü gibi koşuşturmaca halinde devam ediyordu. Dolaptaki domateslerin üzerine fesleğen, onların üzerine zeytinyağı, ocakta haşlanmakta olan bir makarna, onun buharından buğulanmış mutfak camı önündeki turşu, reçel, pirinç, çay kavanozları… Kısacası her şey yerli yerindeydi. Bir şey hariç.

Önce dolabın üstündeki sigaramı aldım, bir fırt çektikten sonra mutfak camından arkadaki apartmanın birinci katının camına baktım. Her gün camın önündeki koltukta oturup gelen geçene el sallayan elli yaşlarında yedi yaş çocuğun zekasına sahip görüntüsü en fazla otuz yaşında gibi duran bir adam vardı. Anne, oğul bu evde yaşıyorlardı. Annesinin de bu yaşta, kırk yaşında bir görüntüsünün olması şaşırtıcıydı. Her zaman cama yapışık oğlunun gelen geçene el sallamasının ardından cama çıkıp gülümsüyordu. Kibar bir kadındı.

Genelde evin karşısındaki pastanede kahvaltı ederler, etrafa nazikçe gülümser ama kimse ile çok muhabbet etmezlerdi. Oğlan; herkese güler, el sallar ya evlerine çağırır ya da kendi masalarına çağırırdı. Yahudi cemaatinden oldukları biliniyordu. Ama yanlarında akrabalarını hiç görmemiştik. Zamanından çok önce kurulmuş Noel ağacı, evlerinin camından görülürdü. Sonrasında milli bayramlarda cama asılan Türk bayrağını görürdük. Daha da sonrasında, ne köşede ışıkları yanıp sönen Noel ağacı ne de cama asılı olan Türk bayrağı aylarca kaldırılmazdı.

Bu akşam camda kimse gözükmüyordu. Bu arada sigaranın külü yere döküldü. Çok sıkıldım. Ocağı hemen kapatıp caddeye gitmek istedim. Dönüşte de yerleri bir çırpıda temizleyen ıslak mendil alıp eve dönerdim. Bu bahane ile soluğu Bağdat Caddesi’nde aldım. Beni sıkan bir görüntü vardı caddede; elde çanta gibi taşınan köpekler! Çocukluğumdaki köpekler aklıma geldi. Bahçedeki kulübelerinde karınları tok, çok mutluydular. Şimdi bir canlı, oyuncak duygusu ile taşınıyor sanki; kendimize iyi gelsin diye bir türün doğasını bozuyoruz. Yaparız biz, ne de olsa insanız; bu uygarlığı bedeller ödeyerek, ödeterek kazanmadık mı?

Yürüdükçe konu değişiyordu caddede. Büyük bir mekânın önünde lüks arabaların kapısını açan şoförler, biraz ileride kentin çeşitli yerlerinden gelmiş mekanları görmek yemek içmek isteyen gruplar, çiftler… Sabah saatlerinde bomboş geniş kaldırımlarında keyifli bir yürüyüş imkanı yaratırken saatler ilerledikçe artan kalabalıkta birbirine değenler, kırmızı ışıkta geçmeye çalışan arabalar, insanlar, köpekler… Her köşe başında çiçek satan çingeneler, yeni açılmış bir mekânın önünde onun reklamını taşıyan ergen çocuklar…

Çocuklar büyürken hep diğer çocuklara bakarlar; annelerine, babalarına, evlerine, aldıklarına, yaşamlarına… Toplumda açılan tüm yaralar eşitsiz bir düzenin sonucudur. Sonra sadece akıllarda televizyon reklamlarındaki markalar, ürünler kalır. Yaşamın anlamı buymuşçasına insanlık nereye sürüklendiğini bilmez ama onları bu döngüye sokan sistemin sahipleri ne istediklerini çok iyi bilirler. Onların bilmedikleri de kısa süreliğine bir zaferdir aslında. Ve bu yüzden çıkarırlar bütün savaşları korkusuzca, gizlenirler kötülüklerin arkasına. Sonra ormanlar yanar, deniz kirlenir bir fabrikanın kimyasal atıklarından. Tüm bunlar olurken doğa can çekişir ama diğer insanların gözleri sadece vitrinlerdedir. Alt beyin, tüketmeye yönelik güçlü bir mesaj almıştır. Artık kimse kimseyi durduramaz!

Saat geç olmuştu. Eve dönmeye karar verdim. Eve gelince makarna suyunun altını yaktım. Kenara koyduğum tereyağı ve fesleğenler mis gibi kokuyordu. Bir sigara yaktım, mutfak camından karşı dairenin camına baktım. Camdaki adam ve annesi evde yoktu. Merak ettim. Hiç evden çıktıklarını görmemiştim. Bir hüzün çöktü içime. Her şeye nasıl da bağlanıyorum? Ezber bozmak yok mu bu düzende? Nasıl da alışmışım yalnızlığı paylaştığım ışığa. ”Şehir hayatı; bozuk paraların, sahte nezaketin hayatı.” demişti şair. Şunları da ekleseymiş keşke; şehrin insanı, şehrin korkanı, şehrin düzene bağımlısı…

Ayşegül Özdek

0
Show Comments (0) Hide Comments (0)
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Nevbahar
Nevbahar
1 ay önce

Okurken kendimi o evde,o caddede hissettim.Çok güzel bir hikaye.