‘Sanatın Yeniden İnşası’ kitabının ilginç bir ilham kaynağı var. Özkan Eroğlu kitabın önsözünde, Yaşar Nuri Öztürk‘ün ‘Allah ile Aldatmak’ isimli kitabını okurken rastladığı Muhammed İkbal‘in ‘İslam’da Dini Düşüncenin Yeniden Oluşumu’ isimli eserinden ilham aldığını belirtiyor.
‘Sanat’ sözcüğüne karşılık ‘yaratıcı sanat’ kavramını kullanmasıyla bilinen Yazar, yaratıcı sanatın özelliklerini de Hanno Rauterberg‘in ‘İşte Bu da Sanat’ kitabından aktarıyor:
‘Yaratıcı sanat kriter tanımaz.’
‘Yaratıcı sanat yeni bir sunum gerektirir.’
‘Yaratıcı sanat rahatsız eder.’
‘Yaratıcı sanat dürüsttür.’
‘Yaratıcı sanatın zanaat ile işi olmaz.’
‘Yaratıcı sanat reddeder.’
‘Her şey yaratıcı sanat olabilir.’
‘Yaratıcı sanat her zaman zor gerçekleşir.’
‘Yaratıcı sanat eleştireldir.’
‘Yaratıcı sanatın iyi bir düşünceye ihtiyacı vardır.’
Kitabın giriş bölümünde ‘Doğru insan ve doğru toplum yoksa doğru sanatın da olamayacağını’ belirten Eroğlu, insanın bencil bir varlık olmasının ve tarihten ders çıkarmamasının kültür ile bağlantısına değiniyor. Bugünkü koşulları Orta Çağ kültürüne benzeten yazar, bu durumdan yine hümanizm olgusu ile çıkılabileceğini vurguluyor.
Yaratıcı sanat yapıtlarını, sanat adına üretilen diğerlerinden ayırabilmek için, eleştiri boyutunun önemli olduğunu ve eleştirmenlerin kapital sahiplerinden uzak durarak bunu başarabileceğinin altını çiziyor. Eleştiri de tıpkı sanat yapıtı gibi ticaret malına dönüşmemiş olmalı yazara göre.
Batı ülkelerinin yaratıcı olmayan sanat anlayışlarını kutsallaştırmasını ve beslemesini de eleştiren yazar, günümüzde sanatçının köleleştiğini, klişeleşmiş bir sanatın kol gezdiğini gerekçeleriyle anlatıyor. Sanatta menfaate dayalı ilişkiler ve çıkar savaşları, sanatı sanat olmaktan çıkarıyor. Bu noktada yazar, sanatçı ile yaratıcı sanatçı arasındaki belirgin farkları da ortaya koyuyor. Eleştiri yerine bambaşka kriterlerle sanatçıları ayırmaya başlayan küratörlerin, yaratıcı sanatın önündeki en büyük engellerden biri olduğunu söylemekten de çekinmiyor; ‘bir sanatçının değerli olma koşulu ne yapıtlarının bir galeride sergilenmesi ne müzeye girmesi ne de ödül alması! Bu gelenekçi, sanatın akademik düzenlerden geçmesini şart koşan kafa, güzel sanatlar eğitimi alan gençlerin diplomasını aldıktan sonra boşluğa düşmesine ve egemen değer kapitale teslim olmasına neden olmaktadır.’
Bu koşullarda sanatın öldüğünü söyleyen yazara göre, tinselliğin yeniden sorgulanır hale gelmesi şarttır ve sanatın yeniden inşası için ahlaklı bireylerin yetiştirilmesi de önemlidir. Romantik algının miras bıraktıkları üzerinden sanatta yeniden inşaya gidilebileceğini de hatırlatan Eroğlu, ancak içten gelerek yapılan sanatın yaratıcı sanat olduğunu ‘sanatçı gibi sanatçı davranışı’nı gündeme getiren Giotto‘dan örneklerle anlatıyor.
Giotto’nun hemen ardından özgürlüğünü aşama aşama kaybeden sanatçı, Duchamp ile tekrar özgürlüğüne kavuştu. Daha sonra Giotto‘yu A Noktası, Duchamp‘ı B Noktası olarak gösteren Yazar, her şeyin resim ya da heykel olmadığının fark edilmesi ile birlikte ‘C Noktası’nın ne olacağını sorgulamaya başlıyor. Düşlenen dördüncü boyut, ‘soyut’a eğilim, sanatın aklın hizmetine sokulması, bir tarafta sanatın sonu geldi diyenler, bir tarafta bunu reddedenler…
İzleyicinin kafasındaki ve sanatın geleceğine dair bulanıklık nasıl giderilecekti? Bu noktada yazara göre temel görev, eleştiri mekanizmasına yani sanat eleştirmenine düşüyor. Çöplüğü andıran alternatif sanatlar, mobilya dükkanlarına dönüşen galerilerden yeniliğe yelken açacak rüzgarların estirilmesi… Pırıltılı ve zamanın önünde olan sanatçı tipinin yetiştirilmesi… Bu da sanata, piyasa değil doğasına uygun ortam hazırlanarak gerçekleşebilecekti. Sanatın ‘sanat ideolojisi’ ile başbaşa bırakılması ile birlikte..
‘C Noktası’ üzerine düşünmenin önemine de değinen yazara göre, sanat yapıtından bir düşünce aygıtı yaratma işine kafa yormak önemli bir adım olabilir. Bu noktada sanatçının ve sanat anlayışının öznel olma sorumluluğunun, mekan ve zaman olgularındaki derinliğinin, sinema ve video sanatı ile karşılanabileceğini düşünüyor. Sanatın yaratıcı boyutunun da anlaşılmasını sağlayacak yöntemin ‘analoji’ olduğunun altını çiziyor.
Bu arada Joseph Beuys‘un ‘Sanatçıların çoğu oportünisttir, şerefsizlerdir. Sanatçılar en gerici sınıftır.’ sözlerini de hatırlatan Eroğlu, sanatçı ve yaratıcı sanatçı ayırımına yeniden değiniyor. Bu çağda, yaratıcı sanatçı sahip olduğu erki gerçeği üretme yönünde kullanabileceği olanakları artık yakalamıştır. Özellikle ‘görüntülerin dili’ konusu sanatta yeniden inşa için önemlidir.
Özkan Eroğlu, sonuç olarak ‘C Noktası’ doğrultusunda sanatın gelişiminin önündeki en büyük engelin kaygı taşımayan sanat galerileri, müzeler, müzayedeciler, sanat yazarları ve küratörler olduğunu söylüyor. Sanat izleyicileri içinde ‘sanat entelektüeli’ olabileceklerin artmasının ve eleştiri yapabilecek izleyicinin ortaya çıkmasına gayret etmenin önemini vurguluyor.
Sanat dünyasındaki entrikacı yapılara karşı, sanatın yeniden inşası adına önemli ipuçları veren ve ‘sanat entelektüeli’ olmak isteyenlerin okuması gereken bir kitap: ‘Sanatın Yeniden İnşası’
Özkan Eroğlu‘nun şu sözü ile bitirelim yazımızı:
‘Sanat öldü, yaşasın yaratıcı sanat!’
Oğuz Kemal Özkan
