Customise Consent Preferences

We use cookies to help you navigate efficiently and perform certain functions. You will find detailed information about all cookies under each consent category below.

The cookies that are categorised as "Necessary" are stored on your browser as they are essential for enabling the basic functionalities of the site. ... 

Always Active

Necessary cookies are required to enable the basic features of this site, such as providing secure log-in or adjusting your consent preferences. These cookies do not store any personally identifiable data.

No cookies to display.

Functional cookies help perform certain functionalities like sharing the content of the website on social media platforms, collecting feedback, and other third-party features.

No cookies to display.

Analytical cookies are used to understand how visitors interact with the website. These cookies help provide information on metrics such as the number of visitors, bounce rate, traffic source, etc.

No cookies to display.

Performance cookies are used to understand and analyse the key performance indexes of the website which helps in delivering a better user experience for the visitors.

No cookies to display.

Advertisement cookies are used to provide visitors with customised advertisements based on the pages you visited previously and to analyse the effectiveness of the ad campaigns.

No cookies to display.

Shopping Cart
Total:

$0.00

Items:

0

Your cart is empty
Keep Shopping

‘Sanat, Aynı Zamanda Zırvalama Yetkisidir’ – Mustafa Günen yazdı…

Yoğun siyaset gündeminden dolayı sanatı biraz erteledik. Bir önceki “Sanatsal Züppelik” başlıklı yazımda sanatın özgür yapısından bahsetmiştim. Klasikten modern resim sanatına geçişin gerekli aşamalar olduğunu söylemiş; biri diğerinin tamamlayıcısı olduğunu belirtmiştim. Bu yazımın başlığı da sanatsal özgürlüğün iyi anlaşılabilmesi için verilmiş, esprili ancak tam da sanatı tanımlayan bir cümledir. Önce zırvalamayı açıklayarak devam edeyim. Zırvalamak: Boş ve anlamsız sözler söylemek, saçmalamak, yersiz, akla uygun olmayan, tutarsız anlamına gelir.

İnsan aklı, zihni, kendi dışındaki var olan her şeyi zorunlu nedenlerle incelemiş kavramaya çalışmış ve anlamlandırmıştır. Bunu yaparken başlangıçta, ulaştığı cevaplara, doğayı kontrol eden tanrılar gibi çeşitli doğa üstü güçler, mitolojik varlıklara dayandırarak açıklamıştır. Bu inanış, filozof denilen sorgulayan, düşünen insanlar ortaya çıkana kadar sürmüştür. Filozoflar genel olarak “Doğada olan biten bütün oluşumların sebebi yine doğadadır” mantığıyla hareket etmişlerdir. Yani filozoflar mitolojik izahları reddeden ilk teorik bilim insanlarıdır. Bu yapısıyla felsefe de bilimin babası sayılır. Bilimle aralarındaki fark, felsefe deneysel kanıta dayanmaz. Ancak müthiş akıl yürütme ve mantığa dayalı iddialar ve yorumlarla insanları ikna etmeye çalışır. Bugün artık doğa ve insan ile ilgili tüm açıklamalar bilimin kontrolüne geçmiştir. Bilim ise zaten deneysel ya da matematiksel kanıta gerek duyar, itibar eder.

Sanata gelirsek, sanat; insan zihninin felsefe ve bilim gibi ilgi alanlarındandır. Ancak sanat, uygulamada diğerlerinden çok farklıdır. Bu fark şudur; Sanatta felsefe ve bilimde olduğu gibi, kanıtlama veya ikna etme zorunluluğu yoktur. Özellikle modern sanatta, tasarlanan ve ortaya konulan fikir ve yapıtlarda sanatçı isterse ayrıntıları ile izah eder, tartışır istemezse yapmaz, bu konuda özgürdür.  İşte modern sanatın bu farklı konumundan dolayı, sanat; aynı zamanda zırvalama yetkisidir dedim. Ayrıca, sanatın kendisi ve bu özgür yapısı insan zihninin önemli bir ihtiyacından kaynaklanmaktadır. Şimdi neden insanın sanata ihtiyacı olduğu konusunu biraz açayım.

Felsefe ve bilimin kendi içerisinde sınırları ve kısıtlamaları vardır. Bu yüzden, ne felsefenin ne de bilimin hisler, fizik ötesi güçler gibi soyut, metafizik alanlarda yaptığı izahlar insan zihnini tatmin etmemiştir. Dolayısıyla adına sanat dediği estetik uğraşı; bilim, felsefe gibi sınırlı alanlardan çok daha özgür bir alan olarak yapılandırmıştır. Böylece Tanrı, ruh, tin gibi soyut, metafizik olan, “var” kabul ettiği şeyleri çeşitli sanatsal yöntemlerle sembollere dönüştürüp somut hale getirmiştir. Yani kısaca görülmeyeni görülür hale getirdiğine inanmıştır. İşte insan için sanatı biricik ve değerli kılan en önemli neden onun bu konulardaki özgür yapısı ve sağladıklarının sonucundaki psikolojik tatmindir.

Sanatta saçmalama ve anlamsızlık

Burada soru şudur; sanattaki özgürlük sınırsız mıdır? Ya da sanatçının ortaya koyduğu her şey sanat mı kabul edilecektir? Elbette hayır. Zaten bir türlü doğru anlaşılmayan da budur. Birçok sanatçı, sanatsal özgürlük adına saçmalama ile boş ve anlamsızı birbirine karıştırmıştır. Bu büyük bir sorundur. Zira saçma, anlamsızdan çok farklıdır ve ayırmak gerekir. Çünkü saçmanın bir anlamı vardır, ama bu anlam çelişiktir veya yanlıştır ve tartışmaya açıktır. Oysa anlamsız olan ne doğrudur ne de yanlıştır. Dolayısı ile de değerlendirilemez.

Bu bağlamda, sanattaki özgürlük, konu seçmede, onu yorumlama ve uygulama şekline verilmiş bir özgürlüktür. Yani üretim sürecinde özgürdür. Ancak bir yapıt ortaya konulduğunda onun değerlendirilmesi ne olduğuna karar verilmesi için eserin kendi kategorisinde kıstasları vardır. Ya da sanatçı yeni bir kıstas oluşturmalıdır. Böylece eser bu kıstaslara göre tanımlanır, değerlendirilir. Bu şekilde sanat olup olmadığı ortaya çıkar. Yani sanat eseri saçma bir biçimde olabilir ama kritersiz, anlamsız olamaz. Bu hemen her şeyde olduğu gibi sanatta da böyledir.

Sanattaki kıstaslar, ölçütler genel olarak “biçim” adı altında toplanır. Özellikle modern resimde biçim çok önemlidir ve iki katmandan oluşur. Birincisi dış katmandır. Tuvalde veya bir yüzeye yayılmış renk, çizgi, şekil (geometrik veya farklı) gibi unsurlar ve bunlar arasındaki armoni ve denge dış katmandır. Bir de iç katman denilen, olmazsa olmaz içerik vardır. İçerik; anlatılmak istenen kapsam; anlam, tual üzerindeki yapılanların dayandığı düşünce, fikir veya kurguya denir. Modern resimde beklenen, aranan bu iki katman arasındaki uygunluk ve bütünlüktür. Son derece önemli olan ve günümüzde yok olamaya yüz tutan biçim konusunu ileride, yeri geldikçe ayrıntılarıyla açıklamaya çalışacağım.

Sanatta, sanatsal değer kaybı

Modern sanatta altmış küsur yıl önce başlayan, “resimde içeriği terk etme” daha sonra “sanatta özgürlük” adına resmin dış katmanı; yani görülen yüzeyi ile ilgili kriterleri de devre dışı bırakmaya dönüşmüştür. Böyle olunca da spekülasyon ve dejenerasyon giderek sanata hakim olmuştur. Sonunda da eserin fiyatı sanatın önüne geçmiştir.

Sanat eder ile değerlendirilemez

Sanatçılıkla pragmatizm (faydacılık) zihniyet olarak bir araya gelemez, gelmemelidir. Sanatın insanlık için özel bir yeri vardır. Biricik uğraş olarak algılanır ve kabul edilir. Zaten fonksiyonel olarak da yatırım objesidir. Bunun içindir ki sanatın bu yapısı ve evrensel kabulünden dolayı çeşitli etkinliklere ve alakalı, alakasız üretimlerin arkasına sanat kavramını koyarlar. Bunun nedeni ilgi görmek ve ederini artırmaktır. Ne yazık ki böyle uğraş içinde olan, estetik alanda yetenekli birçok kişi vardır. Bunlar için şöhret ve kazanç ön plandadır. Bu yüzden eserlerinde daima bir yapaylık, emeksizlik görülür. Bu tür sanatçılar uzunca bir süredir spekülatörler ile iş birliği yaparak çeşitli yöntemlerle yapıtlarının ederini artırma yoluna gitmişlerdir. Bunların çoğu, özgünlük ve sanat kaygısı olmadan, kendi kültüründen de uzak ama global geçerliliği olan işler yapma çabasında olurlar.

Christopher C.K. Wilde

Sanat mı paha mı?

Sonuç olarak bu çarpık gelişme, modern resim yapıtlarını zorunlu olarak iki kategoride değerlendirilme noktasına getirmiştir. Birincisi, piyasa değeri olan resimler, ikincisi, sanat değeri olan resimlerdir. Peki nasıl oluyor da sanatsal değeri olmayan resimler ilgi görüyor ve yüksek değerlere satılıyor? Sanatçıyı, sanatseveri kısaca sanat camiasını bu yanlış gelişmede ikna eden nedir? Gelecek bölümde Modern sanat evliyaları başlıklı yazımla devam edeceğim.

Mustafa Günen

Sanat Dehaları ve Tutarsızlıklar - Mustafa Günen yazdı... 1

Ana Görsel: Christopher C.K. Wilde

0
Comments are closed