Ankara’da yaşayan sanatçı Rukiye Epli DEDE, İstanbul’da ilk kez “Suskun” sergisi ile Kelimat Sanat Galerisi’nde sanatseverlerle buluşuyor.
Kelimat Sanat Galerisi, Dünyanın kavşağı İstanbul’da Türk sanatçılarını Dünya ve Türkiye’yle tanıştırmaya devam ediyor. Ressam Rukiye Epli Dede, yüzlere ve yüzler arasındaki dramatik ilişkilere yoğunlaştığı resimlerini Kelimat Sanat Galerisi’nde 11 Eylül – 5 Ekim 2021 tarihleri arasında sanatseverlerin beğenisine sunuyor.
Açılış
11 Eylül 2021
Saat: 17.00
Kelimat Sanat Galerisi
Koşuyolu, Kâtip Salih Sok. No:106
Kadıköy- İstanbul
Giriş ücretsizdir.
Prof.Dr. Cebbar Hammâd Hasan, Kadın ve Telafi Şiiri başlıklı yazısında sanatçının resimlerini şu şekilde yorumluyor:
“Yüz, bir fizyolojik kimlik olarak doğrudan ikonik simalarını bırakıp renk yağmurundan oluşan geniş bir dünyaya geçtiğinde senfonik bir hikayeye veya ilkel ayinlerin festivaline ve telafi simalarına dönüşmektedir. Bu dönüşüm, duygular arasında işlevlerinin karşılıklı etkileşmelerinin gerçekleştiği dokunuş ve canlılık bakımından ustaca yapılmış bir renk ağı aracılığıyla yüze yansımasını sağlamaktadır. Öyle ki görsellik işitselliğe dönüşür. Koku duyusu, güzel kokularla dokunma ile birleşerek öyle bir resim pano yapısından görsel panonun ortasında kadının antolojisinin dile getirme veya ilan edilişi gibi bize sunmaktadır. Yüzün, yer olarak bulunmadığı ancak kimi zaman içimizde hapsedilmiş veya haykırılmış sevgi dolu bir gürültülü gecede olurcasına karışık renklerin işaretleriyle dolu kıyafet ve nefesiyle resim panoları odaları arasında dolaşan bir kadının varlığının seçilmesi aslında bir zeka ürünüdür. Türkiye’de doğan ve Ankara-İstanbul arasında yaşayan sanatçı Rukiye Epli Dede, bunu yapmaktadır. Bu yer değişimi hareketliliği renk bileşenlerinde vahşilik sınırına kadar yüksek ifade etme enerjisinde saklı yüzlerin panolarında gidip gelmeleri görmekteyiz. Öyle ki; yüzü bir fotoğraf olarak bizi de onu algılamamızı da açıkça yüzü gösteren arka planda işitme, görme ve dokunma arasında galip gelen fark edilen işaretleri göstermektedir. Tüm bunlar, görsellikten ilham vermektedir. Dolayısıyla algılayan kişi, yaratıcılığı ve beceriyi şart koşan güven veya özgürlük sıfatıyla yüzün resmedilmesi yapısında ortak olmuş gibidir. Böylece çizilen yüz günlük hayatımızdaki realitenin akışından dış simaların ve mimiklerin çeşitli girinti çıkıntı ve renkleriyle birlikte tüm dünya coğrafya iklimleriyle karışarak sanki bize ilk kez böylesi bir insan yüzünü göstermektedir. Ancak tüm bu karışım görünümü sanatçı Rukiye’deki başkasını ve varlığı anlamadaki estetik öneri olan kabartma yüzeyde birleşmektedir. Çünkü yüz, dar iletişim sınırlarından, sınırı olmayan dünyalara ve fezalara geçiş vizesidir. Evet, bu yüzler arasında simülasyon ve benzerliği aşarak tüm anlamların içinde özetlendiği ve bir araya gelindiği, bir yüze geçiş yapan ve alıcının etkileşiminde olduğu ikinci dil olarak estetik bir tutumdur.
Renklerin yüze yoğunlaşması, dönüşü imkansız olan kaybolmuş bir gençliği geri getirmesi için bir pencere açabilme umuduyla ihtiyarlamış yüzünde renkleri biriktiren yaşlı komedyen adamı bize hatırlatıyor!
İşte bu, insanın, cürufundan yiyen ve özgürlüğünü ihlal eden büyük hapishane olan zamanla yaşadığı buhrandır. Bunun ilk işaretleri ise, zor bir yaşamdaki şaşırmış bir yüzü yakalamak için üst üste gelen farklı büyüklükteki sinema fragmanları gibi birbiriyle itişen renklerin yüzün yaşlanması, üzüntü, bastırılmış duygular ve içten direniştir.
Yüzlerin arasındaki dramatik ilişkiler, bir yüzden diğer yüze mimik ve ifadelerin farklılığı ile yükselerek sanki bizi resim panolarının çerçevelerinin arkasındaki karakterlerin birbiriyle olan diyalogları ile karşı karşıya getirmekte. Yine de sanki çizilen yüzler kendi pencerelerinden diğerlerine hoş karşılama veya bir çatışma eğilimindedir. Burada sanatçı için önemli olan yer ve zamanda hazır bulunmasıdır. İşte yaratıcı ressam Rukiye’nin, yüzün alıcının anlaması ve idrakinde yenilenen bir metin itibariyle şairliğine ulaşmamız için yaratıcılık perdesini aralamayı gerçekleştirmek ve alışılagelenden koparak telafi sima ve mimiklerin eklenmesinden sonra meydana getirdiği yüzlerin diliyle konuşulmayanları dile getirmedeki yüksek güç olan resim panosu çerçevesinde hapsedilen yüzlerdeki karakterlerin yabancılaşmalarıyla çelişen varlığımızın üretme deneyimi yapmaktır.
İşte böylece sanatçıdaki derin basitlikteki yaratıcılığı somutlaştırılmış olup görenin sanki düşünce, estetik ve bilgi kimliğinin bir parçasıymış gibi etkileşmektedir.”