Customise Consent Preferences

We use cookies to help you navigate efficiently and perform certain functions. You will find detailed information about all cookies under each consent category below.

The cookies that are categorised as "Necessary" are stored on your browser as they are essential for enabling the basic functionalities of the site. ... 

Always Active

Necessary cookies are required to enable the basic features of this site, such as providing secure log-in or adjusting your consent preferences. These cookies do not store any personally identifiable data.

No cookies to display.

Functional cookies help perform certain functionalities like sharing the content of the website on social media platforms, collecting feedback, and other third-party features.

No cookies to display.

Analytical cookies are used to understand how visitors interact with the website. These cookies help provide information on metrics such as the number of visitors, bounce rate, traffic source, etc.

No cookies to display.

Performance cookies are used to understand and analyse the key performance indexes of the website which helps in delivering a better user experience for the visitors.

No cookies to display.

Advertisement cookies are used to provide visitors with customised advertisements based on the pages you visited previously and to analyse the effectiveness of the ad campaigns.

No cookies to display.

Shopping Cart
Total:

$0.00

Items:

0

Your cart is empty
Keep Shopping

Postmodern Edebiyat Örneği Olarak Michal Ajvaz’ın ‘Altın Çağ’ Romanı – A. Didem Uslu yazdı…

Borges ile Calvino’nun mirasçısı olarak gösterilen 1949 doğumlu Michal Ajvaz’ın Altın Çağ (2001) romanı tam anlamıyla postmodern bir kurgudur. İçinde felsefesi de var, tarihi, bilimi Avrupa kültürü ve sosyolojisi de.

Postmodern kurgunun modernist kurgudan farkı nedir?

Romanı adını öğrenemediğimiz anlatıcı, üç yılını geçirdiği ‘ideal ada’yı Atlas Okyanusu’ndaki ütopik bir yerleşim diye anlatır. Üstelik de bu hayali adanın haritada coğrafi olarak tam tarifini verir. Bu bir kandırmacadır. Bu adanın halkı ilginçtir. Hem doğal, hem bilinçsizdirler. Adada sadakat veya tutku yoktur. Adalılarda sanat, tapınak, ofis veya yaygın geleneksel değerler yok olmuştur. Maneviyat veya doğaüstülük de bilinmez. Adada edebiyat vardır ama anlatıcının kız arkadaşı Karael’le yazılmakta olan tuhaf kitap sona kadar devam eder. Her şey değişkendir. Sesler ve ışıklar önemlidir. Konuşmalar, kelimeler, hışırtılar. Dilbilgisi ve harfler. Genellikle postmodern romanlarda matematik ve fizik ile bunların karmaşık versiyonları da anlatılır. Hikâye içindeki hikâyelere fen bilgisi de girer. Yazar aklına ne gelirse anlatıyor veya genel kültür bilgisini yarıştırıyor gibidir.

1970 ve 1980’lerde iyice hız kazanan postmodern edebiyat her şeyden önce deneyseldir. Hatta öyle ki, kurguları uzayıp giden bir sinema filmi yerine arkaya arkaya sıralanmış şipşak fotoğraflar gibidir. Kurgu anlatımının narratoloji tekniklerini kullandığı için postmodern kurgu büyük oranda mitlerden ve folk hikayelerinden yararlanır. Felsefeciler Lyotard, Deleuze ve Derrida’nın söylediği gibi “kurgunun mobil gücü” ile mektup roman, Bildungsroman, 12. yüzyıl şövalye anlatısı romans ve kovboy hikayeleri gibi çeşitli türler yeni anlayışlarla ele alınır. Bu yenileşmiş türler Avrupa’nın sabit, akılcı ve mantıklı çerçevesini öteye itiyor gibidir. Modernizmin mutlaklığı kaybolmuştur artık. Yazarlar doğrusal kurguyu bozup zaman kavramını düzensiz ve rastgele hale getirirler. Doğrusal olmayan da dairesel veya dalgalanmalı olma eğilimi gösterir.

Postmodern Edebiyat Örneği Olarak Michal Ajvaz’ın 'Altın Çağ' Romanı - A. Didem Uslu yazdı…

Altın Çağ romanı çok katmanlı, alay etmeli ve yapı çözücüdür. Parçalanmış kurgu, parça parça ve bölüm bölüm farklılaşarak ilerler. Romanda Avrupa’nın bu dönemde içine düştüğü tüm sorun ve krizler bulunmaktadır çünkü Avrupa iki savaş çıkardığı modernist dönemden sonra pusulasını şaşırmıştır. 18. yüzyıl Aydınlanma Çağı ile birlikte tamamen akıl ve bilime dayalı bir dünya yaratan Avrupa, ‘Aydınlanma Çağı’nın ilerleme ve mutluluk sözünü verdiği modernist döneme geldiğinde, iki dünya savaşı yaşayınca tüm güvenini ve algısını kaybetmiştir. O yüzden şimdilerde her şeyin çözüldüğü ve ayrıştığı postmodern dönemi yaşamaktadır. Artık neyin doğru, neyin yanlış olduğu belli değildir. Sapasağlam diye kabul edilen Hıristiyan Batı Avrupa değerleri yıkılmaktadır. Romanda doğanın çöküşü veya Avrupa’nın sınıflı toplumu gibi konularda epey bir Avrupa eleştirisi yapılır.

Postmodern anlatı ontolojiktir. Modernizm epistemolojik iken durum değişmiştir. Bilgi yerine varlık konusu önemli hale gelmiştir. O yüzden de yeni soru ne değil, nasıldır. Postmodern kurguda anlamın ne olduğu değil, kurgunun nasıl anlatıldığı önemlidir. Postmodernde bir zamanların değeri olan ölçü veya ululuk söz konusu değildir. Oran, biçim veya sayısallık da önemsizdir. Fazlalık her zaman kabul edilebilir olur. O yüzden çok sözlülük, sıkıcılık veya beğenilmezlik söz konusu olmaz. Delilik, cinsellik, sıkıntı, fantastik ve çalakalemlik fazlasıyla edebiyatın içine dahil olur. Düzensizlik de hata değildir. Yeter ki melez, çoklu, dolu, kargaşalı, çok yönlü, katmanlı, üremeli ve açıklık olsun. Bağlantısızlık, tuhaflık ve ilişkisizlik yeni modalardır. Tesadüflerle paralellikler de kurguyu kaplayabilir.

Modernist bir romanda öncelikle olay dizisi doruk noktaya kadar sebep-sonuç ilişkisi içinde kronolojik olarak ilerler ve sonuçta belirgin bir final gelir. Karakterlerin psikolojisi önemlidir ve değişim/dönüşümleri olur. Oysa bu romanda haklarında hiçbir şey bilinmeyen bir anlatıcı, bir de arkadaşı Karael bulunmaktadır. Bu iki karakterin ne geçmişi vardır, ne duyguları, ne de anlamlı ilişkileri.

Modernist romanı anlamak ve anlamlandırmak kolaydır ama postmodern roman kimi zaman deli saçması gibi olur. Karakterlerini tanımak veya romanın yazılma amacını anlamak zor olan postmodern roman alakalı, alakasız yerlerde sıralamaları ve ansiklopedik bilgileri çok sever. Biçimsizlik ve bulanıklık önemlidir. Fantastik öğeleri çok kullanır. Romanın sonuna doğru önem kazanan ‘kitap’ durmadan değişen ve kendini yazan haliyle roman içinde roman olur. Hikayeler antik Yunan mitolojisinden de etkiler gösterir. Hatta kurgu bir yandan hayali bir adayı anlatırken, öte yandan da gerçek dünyaya bağlanır. Bu açıdan romanda büyülü gerçekçilik bile işin içine girebilir çünkü Michal Ayvaz mekan olarak bilinmeyen bir adadan söz etse de, Prag ve Paris’i de ele almıştır. Bunlar gerçek kentlerdir. Paris çatılarındaki hırsız kovalamacası bir aksiyon film tadındadır. Büyülü olanlarsa romanda ayrıntılı tasvirlerle sudan duvarlar, labirentler, masallar, aynalar, ışıltılı harfler, lekeler gibi anlaşılmazlıklarla anlam bulur. Aslında her şey, tıpkı postmodernizmin kendisi gibi belirsiz ve sınırsızdır.

Postmodern romanı okurken bölünmeler ve ansiklopedik bilgiler birbiri arkasına sıralanabilir. Bu aslında günümüzün “kesme kültürünün” bir parçasıdır. Sonuçta bilgisayarda da kes/yapıştır, fırlat at, geri çağır gibi kullanımlar vardır.

Ajvaz romanı çeşitli temaları anlatırken, bir yandan da metaroman halini alır. Başka deyişle, romanda bir de romanın ne olduğu ve okuma halleri üzerinden de bir tartışma yapılır. Her türlü absürtlük ve tuhaflık romanın içine katılmıştır. Kral ve dev mürekkep balığı başka bir masalsı anlatımdır. Kralın suikast hikayesi ve aşçının onu uyarması serpiştirme hikayelerdendir. Romanın sonuna doğru bir de tiyatro ve sahne gösterisi meselesi ortaya çıkar. Roman çeşitli hikaye ve fikirlerin ortaya saçıldığı bir dağınıklık olarak sona erer. Aslında bu son da belirsizdir çünkü derli toplu ve mantıklı açıklaması olan bir bitişe doğru gitmemiştir. Kısacası, roman herhangi bir yerinde sona erdirilebilir veya tamamlama ihtiyacı göstermez.

Prof. Dr. A. Didem Uslu

Show Comments (0) Hide Comments (0)
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest


0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments