Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi, 19 Eylül 2024 – 26 Ocak 2025 tarihleri arasında iki etkileyici sergiye ev sahipliği yapıyor: “Hesaplar ve Tesadüfler: Macaristan Ulusal Bankası Koleksiyonu’ndan Algoritma Sanatı” ve “Vera Molnár’ın İzinde”. Bu sergiler, dijital sanatın öncülerini onurlandırıyor ve algoritma ile matematiğin sanattaki yansımalarını gözler önüne seriyor.
Hesaplar ve Tesadüfler: Algoritma ve Bilgisayar Sanatının Öncüleri
Algoritma ve bilgisayar sanatının belli başlı isimleri olan Dóra Maurer, Vera Molnár ve Gizella Rákóczy, Pera Müzesi’nin Hesaplar ve Tesadüfler sergisiyle ziyaretçilerle buluşuyor. Küratörlüğü Kinga Rózsa Hamvai üstlenirken, bu sanatçıların bilgisayar ve matematik aracılığıyla soyutlama sınırlarını nasıl zorladıkları keşfe sunuluyor. Sergi, 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren gelişen Macar soyut sanatının köklerine uzanarak, dijital çağın sanatsal araçlarını mercek altına alıyor. Sanatçılardan Vera Molnár, algoritma sanatının öncüsü olarak, hem elle hem de bilgisayarla ürettiği eserlerle bu sergide önemli bir yer tutuyor. “Dairenin Dikdörtgenleştirilmesi” ve “Yavaş Dönme Hareketi” gibi eserlerinde, Molnár’ın sanatında matematiksel süreçlerin ve algoritmaların nasıl bir sanatsal özgürlük sunduğu gözler önüne seriliyor. Dóra Maurer ise matematiksel diziler, renk ve hareketle çalışarak resim ve filmdeki geometrik yapılarla sanatsal sınırları zorlamış bir sanatçı olarak dikkat çekiyor. Gizella Rákóczy, dört kollu spiraller ve Fibonacci dizisi gibi matematiksel modellerle geometrik sanatı yeniden tanımlama yoluna gidiyor.
Vera Molnár’ın İzinde: Dijital Sanatın İkonuna Saygı Duruşu
Pera Müzesi’nin ikinci önemli sergisi olan “Vera Molnár’ın İzinde”, geçtiğimiz yıl 99 yaşında vefat eden Molnár’ın mirasını onurlandırıyor. Bilgisayar sanatının öncü isimlerinden olan Molnár, matematiksel ve algoritmik süreçleri sanatsal bir araç olarak kullanarak, dijital sanatın gelişimine katkıda bulunmuş bir isim. Bu sergide, Molnár’ın çığır açan çalışmaları, ondan esinlenen Refik Anadol gibi 16 çağdaş sanatçının eserleriyle bir araya getiriliyor.
Molnár’ın “Paul Klee’nin İzinde” adlı eserinden ilhamla hazırlanan “Vera Molnár’ın İzinde” sergisi, ustalara saygı temasını sürdürüyor. Aynı zamanda Stiftung für Kunst und Kultur e.V. ile Broich Digital Art Foundation iş birliğiyle hayata geçirilen bu sergi, dijital sanatın hem geçmişini hem de geleceğini gözler önüne seriyor. Sergide, Molnár’ın eserleriyle birlikte Refik Anadol, Arno Beck, Frieder Nake gibi sanatçıların, dijital ve artırılmış gerçeklik araçlarıyla ürettikleri yenilikçi çalışmalar yer alıyor.
Vera Molnár, Budapeşte Güzel Sanatlar Akademisi’nde başladığı sanat yolculuğunda, dijital teknolojilerle sanatın sınırlarını sürekli genişleten bir sanatçı oldu. Sanatında, Molnárt Sistemi adını verdiği algoritmik süreçlerle yeni sanatsal anlatılar geliştirdi. Molnár’ın mirası, bilgisayar sanatı ve dijital sanat alanında çığır açmaya devam ediyor.
Algoritma ve dijital sanat, geleneksel sanattan oldukça farklı ve çağımızın teknolojik dinamiklerini içinde barındıran bir yaratım süreci sunuyor. Vera Molnár, Dóra Maurer ve Gizella Rákóczy gibi sanatçıların eserlerini bir arada görmek, dijitalleşmenin sanattaki yansımalarını keşfetmek içinfırsat sunuyor. Özellikle Vera Molnár’ın “Molnárt Sistemi” gibi matematiksel süreçleri sanatsal bir araç olarak kullanması, sanatın sınırlarını bilimle nasıl buluşturduğunu gösteriyor.
Bana göre sergiler, yalnızca sanatseverler için değil, aynı zamanda teknoloji ve bilim meraklıları için de önemli bir köprü kuruyor. Dijital ve algoritmik sanat, sanatı daha “hesaplanabilir” ve “yapılandırılmış” bir alana çekse de, sergideki sanatçılar aynı zamanda tesadüf ve özgürlüğü de bu yapıların içine yerleştiriyor. Bu da, algoritmaların soğuk ve katı dünyasında bile sanatsal özgürlüğün nasıl yaratıcı bir alan bulabileceğini vurguluyor.
Ayrıca Refik Anadol gibi güncel sanatçıların da Molnár’dan ilham alarak eserler üretmesi, dijital sanatın geleceği hakkında önemli ipuçları veriyor. Molnár’ın mirası, genç nesil sanatçılara yeni yollar açıyor ve bu sergi, geçmiş ile geleceği birleştirerek sanatın evrimini gözler önüne seriyor. Augmented Reality gibi güncel araçların da sergide yer alması, izleyiciye çok katmanlı bir deneyim sunuyor.Sonuç olarak, bu sergi, hem sanatsal hem de teknolojik açıdan çok zengin ve ilham verici. Hem dijital sanatın köklerine iniyor hem de geleceğine ışık tutuyor.
Dijital sanatın derinliği ve erişilebilirliği, söz konusu olunca, dijital sanatın teknolojiye olan bağımlılığı nedeniyle bazı izleyicilere uzak gelebileceğini düşünüyorum. Sanatın bu kadar teknolojik bir arka plana sahip olması, bazı izleyicilerin eserin insani boyutunu kaçırmasına neden olabilir. Molnár gibi sanatçılar, bu eksikliği eserlerinde özgürlüğü ve tesadüfü içeren elementlerle dengelese de, izleyicilerin teknolojik unsurlar karşısında bir mesafe hissedebileceğini göz önünde bulundurmak gerekiyor. Çağdaş sanatçılarla etkileşim yönünden, Vera Molnár’ın mirası üzerine kurulmuş bir serginin sanatçılarla zenginleştirilmesi oldukça iyi bir fikir kanımca. Dijital sanat, bazen fiziksel sergi mekanında yeterince güçlü bir etki yaratamayabilir. Algoritma ve bilgisayar temelli eserler, interaktif ya da dijital platformlarda daha etkili olabilir. Pera Müzesi’nin dijital sanat eserlerini fiziksel bir mekanda nasıl sunduğu, bu serginin başarısını belirleyen önemli bir faktör olabilir. Bu tarz eserlerin dijital ortamda sergilenmesi, daha geniş bir etkileşim sağlayabilir ve serginin etkisini artırabilir.
Geniş ve bir o kadar zengin sanat tarihi açısından, sergileri değerlendirdiğimizde hem dijital sanatın gelişiminde önemli bir kilometre taşı hem de teknolojinin sanatı nasıl dönüştürdüğünü gösteren bir dönüm noktası olarak pekala nitelendirebiliriz. Sanatın teknolojik gelişmelerle ilişkisi, 20. yüzyılın başlarından itibaren, özellikle modernist ve avant-garde hareketlerle başlamıştı. Ancak 1960’lardan itibaren bilgisayarların sanatsal süreçlerde kullanılmaya başlamasıyla sanat, daha önce hiç görülmemiş bir yaratım biçimine evrildi. Vera Molnár gibi öncü sanatçılar, algoritmalar ve matematiksel yapılarla sanatın üretim biçimlerini radikal biçimde değiştirdi.
Sanatın Mekanikleşmesi ve Molnár’ın Katkıları
Molnár’ın ve diğer sanatçıların yaptığı, sanatın “mekanikleşmesi” olarak da tanımlanabilir. Dadaistler ve konstrüktivistler, sanatın mekanik üretimini daha önce de denemişti, ancak Molnár’ın dijital algoritmalar kullanarak yaptığı eserler, bu süreçleri tamamen farklı bir boyuta taşıdı. Bilgisayar ve matematiksel formüllerle sanat üretmek, sanatçının el emeğinden bağımsızlaşmasını ve eserlerin yapısal bir dille inşa edilmesini sağladı.
Molnár’ın eserleri, 20. yüzyılın ortalarında şekillenen minimalizm, op-art ve konstrüktivizm gibi sanat akımlarıyla paralellik gösterir. Ancak Molnár’ın çalışmaları, bu akımların ötesine geçerek dijital teknolojilerin ve algoritmaların sanat üzerindeki potansiyelini keşfeder. Bu sergi, Molnár’ın sanatsal yöntemlerini bugünün teknolojik ve sanatsal araçlarıyla birleştiriyor. Böylece sanatın, insan üretiminin dışına çıkarak, algoritmalar ve makinelerle nasıl yeni formlar kazanabileceğini gösteriyor.
Teknoloji ve Sanatın Buluşma Noktası: Dijitalleşmenin Getirdiği Dönüşüm
Sanat tarihine baktığımızda, her yeni teknolojik gelişmenin sanat dünyasında da büyük dönüşümlere yol açtığını görürüz. Fotoğraf ve film gibi yeni medya teknolojileri, 19. ve 20. yüzyılda sanatı dönüştürdü. Molnár’ın ve sergideki diğer sanatçıların çalışmalarında olduğu gibi, bilgisayar ve algoritmalar, 20. yüzyılın ikinci yarısında ve özellikle 21. yüzyılda sanatı tamamen farklı bir eksene oturttu. Bu durum, sanatçı ile yaratıcı süreç arasındaki ilişkiyi de yeniden tanımladı. Artık sanatçı, eserini yaratan kişi olmaktan çok, süreci kontrol eden ve yönlendiren kişi haline geldi. Molnár’ın eserlerinde olduğu gibi, bilgisayar sanatının gelişimiyle birlikte sanatçılar, daha önce hayal bile edilemeyecek yapılar ve formlar yaratma imkanına kavuştu. Bu bağlamda, sergi, dijital sanatın geleneksel sanattan nasıl farklılaştığını ve gelecekte sanatın nereye evrilebileceğini gösteriyor.
Sanat Tarihi İçinde Yeni Bir Kapsam
Sergiler, algoritmik sanat ve dijital sanat gibi nispeten yeni alanları sanat tarihi içine yerleştiriyor ve onların yerini sağlamlaştırıyor. Alanın önde gelen isimleriyle, teknolojinin sunduğu yaratıcı potansiyelin ne kadar geniş olduğunun altını çiziyor. Dijital sanatın, sanat tarihine kattığı en büyük yeniliklerden biri, sanatın doğrudan yapılma zorunluluğunu ortadan kaldırması ve izleyiciyi sanat eseriyle farklı bir düzlemde buluşturmasıdır. Vera Molnár ve diğer sanatçıların eserleri, sanatın geleceğine dair bir öngörü sunuyor. Teknolojiyle sanat arasındaki sınırların daha da belirsiz hale geldiği bu dönemde, bu sergi, dijital sanatın ve algoritmaların post-dijital çağda nasıl daha öne çıkabileceğini gösteriyor. Bu nedenle, bu sergileri yeni medya sanatının evrilen bir noktası olarak değerlendirebileceğimizi düşünüyorum.
Mine Bora Diri
Kültür Yönetimi Danışmanı / Gazeteci Yazar