‘Yalnız Selvi Caddesi’nden yürüyorum. Yolun sonundan sağa döneceğim. Saat akşam üstü 17.00 civarında…
Sevgili anneciğim, geçen pazar, yani bayram tatilinin son günü kabristanınıza giderken nalburdan 5 metre sulama hortumu aldım. Bir tüp de silikon aldım, ikisine 20 tl ödedim. (Silikonla, sergiden aldığım tasarım küpemi yüzük haline getireceğim. Tasarım değisikliği yapmaya karar verdim.)
‘Nalbur hortumu istediğinden daha uzun verdim.’ dedi.
Mezar sulayacağım deyince sanırım ruhani ve ulvi duyguları coştu ve bana jest yapmak istedi.
Önumden bir kara köpek yürüyordu. Ben de maalesef yanıma herhangi bir yemek almamışım. Kendi kendime kızdım. ‘İnsan bir lokma yiyecek atar çantasına’ diye kendi kendime söylendim.
Köpek durağın yanındaki çöp poşetlerini karıştırdı.
Sonra koşup bana yetişti.
Neyse ki ‘Yalnız Selvi Caddesi’nden mezarlık yoluna dönerken köşede hep su kapları ve yiyecek bir şeyler oluyor.
Köpek biraz şu içti, biraz da bırakılmış kuru mamalardan yedi. Sonra gene koşup bana yetişti. Aaaaa… Yolun kenarındaki ağacın üstünde böğürtlen yok muymuş?
Bir kaç tanesinin rengi olmuş ama minnacıklar henüz. Demek ki daha büyüyecekler.
Olgun görünenlerin 5 tanesini koparıp yedim. Bahçeden yola taşmış, yani yenebilir bence. Hırsızlık sayılmaz değil mi?
Ve yedim zaten!
Sen olsan bunları hemen bir böğürtlenli pastaya hem de en hakiki kremalısından olmak sureti ile fevkaladenin fevkinde olarak dönüştürürdün.
Haftaya tamamamıyla olgunlaşırlar. O zaman bir kaç tane daha yiyebilirim. Çocukluğumdaki bahçeleri hatırladım. Beraber böğürtlen yiyişimizi.. Gelincik toplayıp şurup yapışımızı. Ellerinden her şey bir ziyafete dönüşürdü. Ahh..ah.. Hey gidi günler hey..
Sonra yol boyunca indim. Yol boyunca çeşitli eşrafdan ailelerin ruhlarıyla sohbet ede ede, o sakinlik içinde… Arada hafif kuş sesleri, minik esintilere karışarak ‘cik cik’ mezarlık yolundan aşağı indim. Bizimkine ulaştım. Prof. Dr. Nejat Göyünç ve Sultan Ayten Göyünç.
Hortumumu musluğa bağladım. Aman allah, senin civarındaki tüm mezarları da suladım.
Hele üstünde gül ekilmiş olanları bilhassa suladım, kayinvalidemin hatırası için.
Senin yan komşun Rahime Hanımın kabrinden yeşil bitkilerden kesip seninkine diktim, senin yeşilliklerden de kesip onunkine diktim.
Rahime Hanım taaaaa 1999 yılında vefat etmiş, kimbilir neden? Ölmek için neden çok…
‘Rahime Hanımcığım, birkaç dal yeşilliklerinizden alıp evdeki çiçek tanzimimde kullanabilir miyim?’ diye sordum.
Sanırım Rahime Hanımcığım memnun oldu, onun çiçeklerini alıp gezdirdiğim için.
Karşı komşun Sivas eşrafından aile kabristani.. Ailesinden geçen hafta ahbap olduğum hanım, memleketine gitti fakat bana zambak gibi bir şey verdi seninkine dikeyim diye ve senin mezarından da kaktüsün bir dalından koparıp ona verdim.
Kocası 20 yıl önce vefat etmiş, kocası ve kayınvalidesi burada istirahat ediyorlar. ‘Hemen yukarı doğru çıkarken sola dönen yolun üstünde oturuyorum, muhakkak beklerim.’ dedi geçen hafta.
‘Ben de beklerim.Yalnız Selvi Caddesinin sonunda oturuyorum.’ dedim.
(Caddemin ismini çok seviyorum, bu nedenle sık sık cümle içinde kullanmaya özen gösteriyorum.)
Memleketinden dönünce çay içeceğiz.
Onun mezarını da iyice suladım.
Hortumum o kadar şahane ki fıskiye gibi yapıyorum parmağımla. 360 derece civarında tüm kabirlere ulaşabiliyorum. Ruhları şadolsun, tanıyorum, tanımıyorum ama onlar beni tanıyorlardır, görüyorlardır belki diye düşünüyorum.
Pembe, taşlı eşofman pantalonum, pembe desenli straples bluzum, kafamda şapkam, pembe rujum… Tanınmayacak, görülmeyecek gibi değilim, hatta neşe götürüyorum mezarlığa. Parfüm şişesini dökünmüşüm. Uzaydan bile dikkat çekecek uzay istasyonuyum.
Dikkati çekmeyecek bir kıyafet giyeyim dedim ama öyle bir kıyafetim olmadığını hatırladım.
Hem burada herkes ölü diye, kara şeyler giyip içlerini mi karartayım?
Bilmiyorum bu dünyadalar mı? Ruhları yani, yoksa çoktan yıldız tozu oldular mı? Başka gezegenlere geçmiş olsalar bile, beni görmeyi isteyeceklerini düşünüyorum. Hayır, megalomani veya narsizm değil yani.. Bilemiyorum, adlandıramadığım naif bir düşünce.
Karşı komşun Sivas eşrafindan aile kabristani hanım, kara carşaflar giyiyor, sımsıkı kapanıyor. Ben de malum ama gayet iyi ahbap olduk. Onu göremedim diye doğrusu ya biraz burkuldum bugün.
Neyse canımın içi, güzeller güzeli Sultanım, bilemiyorum beni görüyor musun?
Mezarlık yalnızca bir buluşma mekanı belki de.
Hoş ben her gün her yerde seninle beraberim.
Kalbim seninle beraber, konuşuyorum, fotoğraflarından kalbini okşuyorum, öyle konuşuyorum, anlatıyorum sana.. Bazen çok acı çekiyorum ama hemen unutmaya meylediyorum.
Acıları değil, güzel anları hatırlıyorum hemen! Fotoğraflar bazen çok acıtıyor gerçekten.
Neyse, evdeki köşenizde, sen, babam, kayınvalidem, kayınpederim. Salondaki masanın üzerinde servisleriniz, fotoğraflarınız, babamın kitapları. Cevizlerin… Radyo devamlı açık. TRT FM kanalı açık, klasik musiki dinliyorsunuz
Sizin o dantelalı yaşamınıza en çok yakışan şey o hususî musiki parçaları, ipek eldivenler… Anılar… Masada dizilmiş… Dizim dizim süzülmüş.
O masa ki ne konken partileri, ne çikolatalı pastalar.. Değil mi efendim, az mı şapırdattık ağzımızı Ahhh ah o kurabiyeleri yerken. Ağzını şapırdatmadan kurabiye yenir mi a gafil!
Ah o büyük teyzeler, halalar. Masanın öbür ucundan bastonla dürtüklemeler. Ceplerde mercimekli köfteler…
Dönüş yolunda markete uğradım. Domates 3.75 tl’ye düşmemiş mi, hem de dalında domates ve patlıcan da 2.98 tl’ye düşmemiş mi? İndirimli meyve ve sebzelerden bol bol aldım.
Kurabiye ve kek yapacaktım ama bu pahalılıkta fırın yakmak intihar etmek olur ancak kışa yakarım hem de ısınırız diye düşündüm. Değil mi efendim? Ne yapalım, ekonomi yapmamız şart.
Sonra yerde mor salkım bir çiçek ağaçtan koparmışlar, yere atmışlar canavarlar. O zavallım çiçeği aldım.
Şimdi çiçek tanzimimin ortasında keyif çatıyor.
Böylece kokteyl saati için çok uygun bir çiçek tanzimimiz oldu.
Keyifli bir gece geçirirsem sen de çok keyiflenirsin değil mi güzeller güzelim şahane Sultanım?
Ay dur.. Hortumumu düzgün yuvarlayamadım. Mezarlıkta bırakamıyoruz. Hemen işçiler çöpe atıyor. Önce hortumumu iyice düzelteyim. Hortumum olmadan yaşayamam. Hortumum için özel çantam bile var!
Hangi güzel şarkıyı dinleyelim, hangi güzel filmi seyredelim? Eşrafımız gittikçe kalabalıklaşıyor.
Rahime Hanım da özel istek yapar mı acaba bu aksam? Dünyalar arası jet servisteyiz.
Düşündüm de biz acaba hangi eşraftan olabiliriz?
Sevgi, barış , 0 grubu, RH + eşrafı, herkese uygun ve galaksiler arası servise hazırız.
Barış eşrafları, buyrunuz, kokteyl saati etkinliklerimiz başlamıştır.
Kabristan ziyaretimizi şu cümle ile tamamlayayım;
”Omnia Vincit Amor”
Sevgi her şeyin üstesinden gelir veya AŞK her zaman kazanır. Aşkın eşrafı vardır. Aşkı olmayan eşraf, eşraf değildir.
Çok serbest bir çeviri oldu, 0 rh pozitif kan grubu gibi!
Gizli aşklar eşrafı var, o da başka..
“Hem gizli, hem söylenmemiş hem duyulmamiş
Kadehte dudak izleri kalmış
Zaman herseyi almış götürmüş
Ama aşklara kıyamamış.”
Latince birkaç kelime de çalışalım bari kokteyl masasında;
Vincó- ere, vici, victum, fethetmek, zaptetmek, kazanmak
Omnis- hep , bütün, her zaman
Amor- Aşk , sevgi
Cupidus- Aşk Tanrısı ( Yalnızca isteyenlere görünür)
Si fallor sum- yanılıyorum ( o halde) varım..
Bence yanılmıyorum; aşk her zaman bir yol bulur!
Yalnız Selvi Caddesi yolu olabilir…
Hazin bir caddeden anılar dinlediniz.
Nihal Güres