Mina Urgan’ın seksen üç yıllık bir ömrün anı ve tanıklıklarını bir araya getirdiği ve yakın tarihi anlattığı ‘Bir Dinozorun Anıları’, 88 baskı yapan bir kitap. İşte bu anı kitabında Urgan, başlıktaki sorunun da cevabını veriyor.
Mina Urgan, ‘Bir Dinozorun Anıları”nda açık yürekli, yalın ve naif bir dille anlatıyor; kendini, çevresindekileri ve bu coğrafyada olan biteni. Bir Dinozorun Anıları, anıların eksenine Mîna Urgan‘ı oturtmakla birlikte Atatürk‘ten Halide Edip‘e, Necip Fazıl, Abidin Dino, Neyzen Tevfik, Sait Faik ve Yahya Kemal‘den Ahmet Haşim‘e sayısız tanıklık ve bu tanıklık aracılığıyla çizdiği panoramayla da çok önemli bir belge niteliği kazanmıştır.
Daha sonra Urgan, ‘Bir Dinozorun Gezileri’ni kaleme aldı ve bu kitap da büyük ilgi gördü. İki kitabı da büyük satış rakamlarına ulaşmış olan yazar, bu durumu ironik biçimde şu şekilde açıklamıştı:
“Kitaplarımın nasıl bu kadar sattığını anlamadım, hala da anlamıyorum. Nasıl satar benim kitabım. O kadar aykırıyım ki bu topluma. Çok satıyorum, acaba çok mu bayağı yazıyorum. Acaba yanlış bir şey mi yaptım?”
‘Başladığım kitabı, kötü de olsa bitirmek huyundan Fethi Naci’nin bir sözü sayesinde kurtuldum.’
Mina Urgan, ‘Bir Dinozorun Anıları” kitabında, okumaya başladığı bir kitap kötü de olsa bitirme huyundan nasıl vazgeçtiğini de şu sözlerle anlatıyor: ”Az ömrüm kaldığı için, kitapları seçerek, çok özenle seçerek okuyorum artık. Kısıtlı vaktimi yeni ama değersiz bir kitaba harcayacağıma, daha önce birkaç kez okuduğum ve sevdiğim kitapları yeniden okumayı yeğ tutuyorum. Başladığım kitabı, kötü de olsa bitirmek huyundan Fethi Naci’nin bir sözü sayesinde kurtuldum: “Karpuzu kestin. Baktın ki kabak. Gene de zorla yiyecek misin o karpuzu?” demiş Fethi Naci.”
