Selçuk Altay, ilk konuşmacı olarak çağrıldığında, “Deprem Neden Yıkar?” konulu bir konuşma verdi.
Sorunun yoksulluk olduğunu, yoksulluk bitmedikçe deprem çığımlarının son bulmayacağını belirtti.
Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan, bilim-kurgu tadındaki ‘Ne Olur İstanbul’da Deprem Olmasın!’ romanında, beklenen İstanbul depremi, okura baştan sona yaşatılıyor.
Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan, gelecekte yaşanılması kaçınılmaz Kuzey Marmara ya da bilinen adıyla İstanbul depremini adım adım işliyor, nasıl, ayrıca hangi belirtileri vererek yaklaşacağı, hangi yıl, hangi ay, hangi gün, hangi saatte olacağı, nerelerin yıkılacağı, kaç kişinin yaşamını yitireceğini, öykümsel bir biçimde kurgulayarak anlatırken okuru deprem konusunda bilgilendirmeyi de göz ardı etmiyor.
Ne Olur İstanbul’da Deprem Olmasın!
Kitapta Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan’ın doğrudan kendisi kişi olarak karşınıza çıksa da romanın baş adamı, Gölcük-Kocaeli doğumlu Selçuk Altay adında yeni yetişen bir jeofizik sayışmanıdır (deprembilimci). Büyükada ile Yassıada’da “İstanbul depremini kestirmek” amacıyla bir gözlemevi kuran Ercan ile Selçuk, İstanbul depremini önceden kestirmeyi başarıyorlar.
Romanda, deprem öncesi, sırası ile sonrasında yaşanan birbirinden ilginç olaylar birbirini kovalarken kitap, beklenen İstanbul depremi ile son buluyor. Roman içerisinde Selçuk’un Erentüz ile yaşadığı, ayrıca İstanbul depreminin yıkımıyla kırılan doyumsuz sevgilerinin yanı sıra Ercan’ın doğa tutkusu ile yalnızlığında belki de kendinizi bulacaksınız.
Kitaptan
Deprem, güneşin doğması, kışın gelmesi gibi bir doğal işleyiştir. Doğa depremle; yeri biçimler, dağları, düzleri, kıyıları, gölleri, denizleri, boğazları, geçitleri, su yollarını yapar. Deprem olmasaydı; dağlar, düzlükler, kaynak suları, sıcak sular, kaplıcalar, ılıcalar, kızık alanlar- jeotermal alanlar, kömür yatakları, kayayağı-petrol, altın yatakları olmazdı. Deprem kuşakları üzerine evlerimiz, kötü kentleşmemiz olmasaydı, yıkım da, göçük de, ölüm de olmazdı.
–Övgün Ahmet Ercan, Ne Olur İstanbul’da Deprem Olmasın!