Shopping Cart
Total:

$0.00

Items:

0

Your cart is empty
Keep Shopping

Kuşkusuz Sanat – Mustafa Günen yazdı…

Sevgili sanatsever dostlar,

Ülke gerçeğinden dolayı sorumluluk gereği sosyal konularda yazmaya ağırlık verdim. Önceki yazıda Türk Modern Resim Sanatı‘nda belirgin bir yaratıcılık olmadığını yazdım. Yapılan yalnızca batının oluşturduğu ve takdim ettiği sanata ilişkin teori ve pratiklerini ithal etmek kolaycılığı olduğunu belirttim. Montaj bir sanat oluşunun ötesine geçemediğini yazdım. Bu alandaki başarılar da batı kaynaklı resim ekollerine uygunluğuyla sınırlıdır. Yani uygulamalarda teknik olarak başarılı olunmuştur. Basit bir şekilde söylersek, batıdaki sanatçıların sanata ilişkin fikirleri ve üslûpları kendi kültürümüze monte etmeye çalıştılar. Bu da bir çeşit başkasının projelerinde işçilik yapmaktır. Bu yorumu sıklıkla tekrarlıyorum ve tekrarlayacağım. Bu ısrarımın nedeni sanat nedir ve sanatçıda olması gereken özellikler nelerdir sorusuyla ilgilidir.

SANAT VE KUŞKU

Sanatçı olmak için gerekli olarak genellikle yetenek, yaratıcılık ve sezgi gibi çeşitli özellikleri sayarlar. Oysa sanatçı için asıl gerekli olan şey kuşkudur. Maalesef bu, bizde bir türlü doğru kavranamamış olan sanatın en önemli eksikliğidir.

Bahsettiğim kuşku, korku veya endişe kaynaklı kuşku değildir. Kendisine sunulan gerçekler veya uygulamaların arkasında duran etkenlerin, izahların doğruluğu konusunda kuşku duymaktır. Bu kuşku, daima özgür aklın gerçeği sezmesi ve merak etmesi ile başlar.  Sanatçı bu kuşkuyu duymalı ve onu gidererek saflaştırmalıdır.

Bu saflaştırmanın sonunda ulaştığı sonuç, kuşkulanıp değerlendirdiği veri ile örtüşebilir, aynı çıkabilir. Bunun önemi yoktur. Önemli olan, kuşku kapısını açık olmasıdır. Kısaca kuşku, sanat için, yetenek ve yaratıcılıktan daha önemlidir. Çünkü bu iki özelliğin sanat dışı birçok alanlarda da mevcut olduğunu görürsünüz. Örneğin illizyonistler, yaratıcılık ve yetenek gerektiren ekstrem hareketler yapabilirler. Keza birçok eğlence sektöründe de ilginç ve şaşırtıcı sonuçlar sıklıkla görülebilir. Bir başka deyişle sanat, yetenek ve yaratıcılık gerektirir. Ancak her yetenek ve yaratıcılık sanat değildir.

Gerçek sanatçılar kendilerine doğru diye sunulan hiçbir şeye peşin olarak ikna olup kabul etmezler. Bilinen en gerçek kabullerde bile bir olumsuzluğun bir eksikliğin var olabileceği zihniyetiyle hareket ederler. Bundandır ki büyük sanatçılar sanat kavramının içeriğini bile sorgulamışlar. Kendilerine göre makul, izahlar ile yeniden sanat tanımları yapmışlardır. Kimi zaman birbirlerinin yorumlarını yapıtlarını eleştirmiş hatta reddetmiş ve kendilerince çözümleme yapmışlardır. Sanatsal ekollerin oluşumundaki temel etken bu tavırdır.

Sanatsal özgürlük adına bu zihniyetle yapılan tavır ve uygulamaların hepsi doğrudur. Ancak bu, ortaya konulan her yapıtın sanat olduğu anlamına gelmez. İşte sanatın güzelliği ve özelliği ve de gelişmesinin nedeni onun bu yapısıdır. Hangi ekol, hangi sanatçı olursa olsun eleştirilebilmiş ve ya reddedilebilmiştir. Ne yazık ki bizde hemen hiç olmayan bir zihniyet ve tavırdır. Özellikle de modern resim de böyledir. Batı hayranlığı, batının sanat tanımlarına teslimiyet neredeyse kutsama noktasındadır. Bunları ayrıntılarıyla yazacağım.

Sanat eleştirmenlerinin ittifakla kabul ettiği gibi, Marcel Duchamp, modern sanata özellikle kavramsal sanat ve türevlerine olan etkisi çok büyüktür. Dolayısıyla modern resimle ilgili yazılarımda da sık sık ondan bahsetmek durumda kalacağım bir dahi sanatçıdır. Bu köşede kavramsal sanatı yazarken Duchamp ve fikirlerinden defalarca bahsettim. Kavramsal sanat izahlarının birçoğuna sağlam gerekçeler belirterek hiç katılmadığımı yazdım. Kısaca tekrarlayayım:

Öncelikle kavramsal sanat ismi yanlıştır dedim. Çünkü aslında yapılan, ortaya koyulan şey; sanatsal olmayan objelerin farklı kavramlar yüklenerek görüşe çıkarılmasından başka bir şey değildir. Yoksa içinde kavram olmayan resim yoktur. Yani bütün sanat eserleri kavramlara dahildir diye uzun uzun yazdım. Bu yazılarımda kavramsal sanatın uygulamada komik sonuçlara açık olduğunu benzetmeler yaparak parodize etmiştim.  Ancak benim komik benzetmelerime benzer bir olay meğerse pratikte de gerçekleşmiş. Bu bilgiye  sevilen, duayen gazeteci Sayın Hıncal Uluç’un gazetesinde ki köşe yazısında rastladım. Sayın Uluç’un yazılarına geçmeden önce konudan bir kaç ön bilgi vereyim.

Bilindiği gibi DuchampBen bir endüstriyel üretim parçasına ‘sanat eseri‘ diye bakarsam, o andan itibaren galeri mekanında o parça sanat eseri statüsüne geçmiş olur” demiş ve bu fikrinden yola çıkarak Ünlü pisuar nesnesini sergilemiştir. Çok sonraları aynı pisuarlardan birkaç tanesini de imzalayıp. Çeşitli müzelere ve galerilere vermiştir. Ayrıca Duchamp’ın pisuvarı geçtiğimiz yıllarda son yüz yılın sanat olayı seçilmiştir. Şimdi size Sayın Uluç’un yazılardan alıntıları aktarayım

Sanatın içine etmek üzerine..

Paris‘in ünlü Pompidou Kültür Merkezi‘nde Marcel Duchamp‘ın sergideki çeşme sanatının içine Pierre Pinoncelli diye birisi gelmiş işemiş.. Resmen içine işemiş sanatın yani.. Sonra da elindeki çekiçle kenarına bir kocaman oturtmuş ve kıyamet kopmuş..

Önce polis duruma el koymuş, sonra sanatçıların tartışması başlamış..

77 yaşındaki Pierre demiş ki.. “Ben bir performans sanatçısıyım. Bu heykele işemek ve sonra çekiçle kırmak da bir performans sanatıdır..” Pierre Pinoncelli, “Pisuarı yapay yaratılan bu ikonik statüsünden kurtarıp, asli görevine iade ettim” diyor..

Polisin aklı bu savunmaya yatmış yatmasına da, savcı davayı açmış. 26 Ocak‘ta mahkeme var. Bakalım mahkeme ne diyecek?.. Hıncal Uluç 22 Ocak 2016 Sabah Gazetesi

Sayın Hıncal Uluç‘un kendi üslubunca çok güzel anlattığı tebessüm ettiren bu olay aslında son derce ciddi bir sanatsal eylemdir. Kavramsal sanat, dil felsefesi ve dilsel yapıyı kullanarak sanatın karmaşa ve kaosa sürüklenmesine sebep olmuştur. Bunu bir metaforla anlatırsak, sanatı bildiğimiz labirent bulmacasına dönüştürmüştür. Hani yolun başı ile sonu arasındaki labirent yolların biri hariç diğerlerinin çıkmaz yol olduğu bulmaca. İşte Pierre Pinoncelli  hepimizin yaptığını yapıp bulmacaya tersten yani çıkışından başlayarak başlama noktasına gelmiştir. Hiç çıkmaz yola girmeden kolayca yolu bulmuştur.  Yani Pinoncelli, sayfalar dolusu kitaplar, makalelerle açıklanan kavramsal sanatı, pratik bir yöntemle en kısa ve kesin bir şekilde izah etmiştir. Pierre Pinoncelli hakkında mahkeme ne karar verdi bilmiyorum. Ancak Eğer Pisuar yüz yılın sanat olayı ise bu da o sanatın net izahıdır. Bence yüz yılın performans sanatı seçilmeyi hak etmektedir. Sanata katkılarından dolayı burada Sayın Hıncal Uluç’a teşekkür ediyorum

Sanatçının hayranlığı takdir etmenin ötesine geçmemelidir

Gerçek sanatçıların hayranlığı takdirin ötesine geçmez. Takdir değerlendirdikten sonra elde edilen sonuçtur. Oysa hayranlık sorgulamaya kuşkulanmaya engeldir. Bu da sanatçılıkla bağdaşmaz. Benim sanata bakışım ve yazılarımın ekseni budur. Gelecek bölümde devam edeceğim.

Mustafa Günen

Comments are closed