İstihbarat örgütlerinin faaliyetlerini konu edinen birçok casusluk filmi izlemiştik. Fakat Red Sparrow romanının yazarı ve aynı zamanında filmin de senaristlerinden Jason Matthews’un dünyanın önde gelen casus/ajan edebiyatçıları arasında sayılması, beklentimin çıtasını biraz daha yukarı çekmişti. Çünkü hep dışarıdan içeri doğru bir bakış açısıyla yaklaşılan casusluk faaliyetlerine bu defa tam tersi bir bakış açısıyla yaklaşılacağını düşünmüştüm, yanılmışım. Soğuk savaş dönemlerinde karşılaştığımız casusluk filmlerinin en azından tutarlı hikâyeleri ve felsefi derinlikleri vardı. Zaten iyi bir casusluk filminin de genel yapısıyla inandırıcı, ikna edici olması beklenir.
Üstelik dağıtım tekeli yabancıların elinde bulunmasına rağmen Anadolu yakasında 30, Avrupa yakasında ise 74 olmak üzere toplamda 104 kopya gibi oldukça düşük sayı ile gösterime girmesi dahi filmin genel yapısına ve amacına yönelik önemli ipuçları veriyor. Anlaşılan o ki, tamamen CIA’nın bakış açısıyla ve taraflı olarak Rusya’ya karşı propaganda malzemesi yapılan filme, Türk seyircisinin prim vermeyeceği dikkate alınarak bu şekilde bir tedbir alma ihtiyacı duyulmuş.
CIA’nın kadrajından derin devlet entrikaları
Moskova’nın Budapeşte’ye, Londra’ya ve Washington’a hattından dolaşan Kızıl Serçe’nin hikâyesi, Bolşoy’da baş balerin olan Dominika Egorova’nın sakatlanmasıyla başlıyor. Başta derin devlet adamı olan dayısı Vanya olmak üzere işin içine Moskova’daki CIA ajanları ile devletin kimi üst düzey bürokratları giriyor ve kendini bir anda Rus ordusunun içinde genç kadın subaylardan oluşturulan “Kızıl Serçeler” biriminde buluyor. Burada sapkın ve sadistçe uygulanan eğitim programını tamamlayan Dominika’nın ilk işi, hükümet içinde CIA ile bağlantısı olan hain ile bağlantı kurmak oluyor. Söz konusu hain ile otel odasında buluşmasından hemen sonra bir anda içeri dalan maskeli birisi tarafından bu kişi gözleri önünde öldürülür. Suikastı gerçekleştiren de Rus ordusunda görevli, rütbeli birisidir. Yani Dominika, bizzat Rus istihbaratı tarafından komplo sonucunda tanık durumuna düşürülür ve sonunda önüne iki seçenek konur. Ya casusluk yapmaya devam edecektir ya da öldürülecektir. Çünkü kural gereği tüm tanıkların da ortadan kaldırılması gerekiyor.
İstihbarata çalışmaktan öte seçeneği kalmayan Dominika’nın ikinci ve en önemli görevi ise Rus istihbarat alanına en hassas nüfuzu sağlayan CIA yetkilisi Nate Nash’ı ortadan kaldırmaktır. Ancak ne var ki, hedefindeki adama aşık olunca görevini ihlal eder ve bu defa çifte ajanlık yapmaya başlar. Birlikte hareket etmeye başlayan ikili, büyük bir aldatmacanın içine düştüklerini çok sonradan anlarlar.
Dedikodudan manipülasyon malzemesi üretmek
Şiddet ve savaşın hüküm sürdüğü günümüz Ortadoğu coğrafyasında ABD ile Rusya arasındaki psikolojik savaşın, CIA’nın dedikodu söylemleriyle kara propagandaya dönüştürülmesinin dışında filmin, gerek senaryo ve gerekse sinema diliyle söyleyecek fazla bir şeyi de yok zaten. Teknik açıdan da oldukça vasat olan film, Nate’nin Gorki parkından kaçış sahnesinin dışında aksiyon sahneleri de barındırmıyor. Dominika’nın sakatlanması ile orduya dâhil olmasını birbirine bağlayan sahneler ya hiç çekilmemiş veya kurgu masasında bu sekanslar kesilip atılmış. Bu durum, belli amaçlar için çekilen ve özellikle de propaganda dilini kullanan filmlerde sıkça yaşanan bir durumdur.
Filmin en kötü karakteri Matthias Schonaerts’in genç Putin olarak karşımıza çıkartılması, Rus aksanıyla İngilizce konuşmaları, biriminin başındaki otoriter kadın ajan Matron’un sanki Stalin döneminden kalmış gibi Rus toplumunu bir sosyolog edasıyla eleştirmesi ve yine herkesin birbirinden şüphelendiği baskı, ihbar gibi entrikaların döndüğü bir komünist Rusya haritasının önümüze konulması, CIA’nın dünya kamuoyunda yürüttüğü psikolojik manipülasyon faaliyetlerinin boyutlarını gözler önüne seriyor.
Veysel Boğatepe
Red Sparrow / Kızıl Serçe
Yapımcı : Steven Zaillian
Yapım : A. B. D
Senaryo : Justin Haythe, Jason Matthews
Yönetmen: Francis Lawrence
Tür : Aksiyon, Dram
Vizyon : 03 Mart 2018
Dağıtım : TME
Oyuncular: Jennifer Lawrence, Joel Edgerton, Charlotte Rampling, Matthias Schoenaerts, Jeremy Irons, Mary-Louise Parker, Joely Richardson, Ciaran Hinds