“Türkiye de popüler kültürün kuşatması altında olan sanat, bu popülizm ekseninde değerlendiriliyor ve saygınlık kazanıyor ancak Ersin Alok gibi bir fotoğraf sanatçısının kadrajından popülist sanatı göremezsiniz. O sanatı ile sanatçı kişiliğini birbiriyle örtüştürmüş sayılı sanatçılar arasındadır.”
Dağ fotoğrafçılığı dendiğinde, akla gelen ilk isimlerdendir Ersin Alok. Kendi alanında yapmış olduğu çalışmalarla dünya çapında ve Türkiye’de ilkleri gerçekleştiren, birçok yurt içi ve yurt dışından ödüllerle dönen Ersin Alok’un yaşam öyküsüne baktığımızda, aldığı eğitimle sanatı her ne kadar doğrudan birbirine benzemese de paralellik gösteriyor. Edebiyat Fakültesi / Psikoloji Bölümünden mezun olduktan sonra İ.İ.T.İ Akademisi Ticaret ve gazetecilik bölümünü de bitirmiş.
Kendi alanında ilkleri ve birçok uluslar arası ödülleri bulunan Ersin Alok, Kızıldeniz’e ilk dalışı gerçekleştiren Türk fotoğraf sanatçısıdır. Yine kendi keşfi olan Doğu Anadolu Kaya üstü resimleri, yaklaşık olarak 10.000’in üstündedir. Bu konu ile ilgili yurtiçi ve yurtdışında konferanslar verdi ve iki kitap neşretti. Bunlardan biri, “Resimlerin Psikoanalitik Açıklamaları”dır ki, bu dünyada ki ilk eserdir. Ayrıca “Anadolu Sinagogları” adlı eseri ve Türkiye’de, 360 derecelik görüşle, eksiz olarak fotoğraf çekimi Ersin Alok’un ilkleri arasındadır. Bugün hepimizin elinde / evinde bulunan dijital fotoğraf makinalarını Türkiye’ye ilk getiren kişi yine Ersin Alok’tur. Fotoğrafta renk, kontraslığın kontrolü, mavinin kuvvetlendirilmesi v.b. gibi konularda keşifleri olan Alok, arkeolojik ve Mimari Fotoğraf çekimi konusunda gerçekleştirdiği buluşlarıyla da ünlüdür.
Türkiye de popüler kültürün kuşatması altında olan sanat, bu popülizm ekseninde değerlendiriliyor ve saygınlık kazanıyor ancak Ersin Alok gibi bir fotoğraf sanatçısının kadrajından popülist sanatı göremezsiniz. O sanatı ile sanatçı kişiliğini birbiriyle örtüştürmüş sayılı sanatçılar arasındadır.
Fotoğrafın Üç Lekesi ve Aşk
Fotoğrafçılıkta mesajın üç leke ( açık, orta, koyu) ile aktarıldığını belirten Alok, üç lekeli fotoğrafın, fotoğraf mimarisi açısından değişmez bir kural olduğunun da altını çiziyor ve bu kurala uymayanın, onu yaşayamayacağını ifade ediyor. Çünkü ona göre Fotoğraf; paylaşımdır, sevgidir, aşktır ve estetik kuramları da içinde barındırmaktadır. Fotoğraf, konuşmadan anlatmanın, mesaj vermenin en güzel örneğidir. Nasıl ki, her alt alta dizilen mısra şiir değil ise her çekilen karenin de fotoğraf olmadığı salt bir gerçektir. Zaten sanat aynı zamanda aşk’ı da içinde barındırmıyor mu?
Daha sanatının ilk yıllarında, Ankara’da ki Gazi Dağı’nın bir yüzüne kayak ile gidip sevgilisinin baş harfini yazdıktan sonra diğer yüzüne geçip bu harfi fotoğraflamış sonra da fotoğrafı kartpostal yaparak, sevgilisine göndermiş olması, fotoğraf dilinin aynı zamanda aşkın dili olduğuna bariz bir kanıt niteliği taşımıyor mu? Ersin Alok’un bu çalışması “İmaj Aktarma” adına da yapmış olduğu ilk çalışmadır. Çünkü ona göre, aşkla başlayan her bir şey mesajı temsil etmektedir ve bu sebeple fotoğrafın mutlaka bir mesaj iletmesi gerektiğine inanmaktadır. Şayet bir paylaşım veya bir aktarım söz konusu ise bunu anlatabilecek bir dil kullanma zorunluluğu ortaya çıkacaktır. İşte bu dil aynı zaman da aktardığınız paylaşımın dili olacaktır. 1967 yılında Paris’te profesyonel fotoğrafçılığa başlayan ve altı aylık bir çalışmanın sonucunu dünya birinciliği ile taçlandıran Ersin Alok; sanatçının, sanatına aşık olmasını bir çeşit “delilik” olarak nitelendirirken, fotoğrafçının her konumda tema çeşitliliğini barındırmak zorunda olduğunu hatırlatıyor. Diyebiliriz ki, böylesine renkli bir kişiliği ve sanatına aşık bir ustanın dili, tüm dillerin toplamıdır.
Hiçbir Fotoğraf Gerçek Değildir
Elli dört yıllık sanat yaşamında, sanatının temeline ışık ve biçimi oturtan Ersin Alok’un inandığı tek gerçek “Işık ve Biçim”dir. Ona göre sanatçı, sistem ve ritimler içinde herhangi bir biçimi, ışıkla ve kendisi için değerlendiren kişidir. Sanat ise şuur ve şuur altı materyallerin müşterek faaliyeti sonucu, ona ilave edilen fikirsel yapının içinde ki biçimsel kavramı estetik bir düzenle, iç dünyadan dış dünyaya objektif olarak anlatılmasıdır şeklinde tespitte bulunup, aslında hiçbir fotoğrafın gerçek olmadığının da altını çiziyor. Alok, fotoğrafın aslında sistemler ve ritimler içinde, daha sade bir dille “ışık-biçim oyunu” olduğunu, fotoğrafta gördüğümüzün aslında perspektifte kaybolanlardan ibaret olduğu tespitini yapıyor. Bu tespitten ortaya çıkan sonuç; Her fotoğrafın gerçekten uzak ve sahte olduğudur.
Ülkemizde ki sanat/ edebiyat eleştirmeni yokluğu elbette ki fotoğraf sanatı alanında da yok denecek boyutta. Tüm sanat dallarında yapılan eleştiriler veya tanıtımlar, açıkça ahbap-çavuş ilişkisi içinde basit bir pohpohlamadan ibaret. Ersin Alok’un “eleştirmen yok” deyimi aslında kapitalist, materyalist olmayan sanatın /sanatçının yok denecek kadar az olmasına dair doğru bir tespittir. Tıpkı yukarıda ifade edildiği gibi eleştirmenler de sanal sistemler içinde, duygu okşaması yapacak ve reklama yönelik eleştiriler getirdiğinden, onlar da fotoğrafta olduğu gibi perspektifte kayboluyorlar. Daha keskin bir dille söyleyecek olursak, bu şekilde ve yaklaşımla yapılan eleştiriler, gerçekten uzak, sanattan ırak ve sahtedirler. Çünkü teknoloji insanoğlunun yaşamına girdiğinden beridir insanoğlunun kendisini ve yaşamını dilediği yönde şekillendirebiliyor.
Teknoloji, insan yaşamını kolaylaştırırken diğer yandan insanoğlunun değer yargılarını meta üzerinden yükseltip yüceltebileceği dayatmasını da yapabiliyor. Bu yüzden birey de yabancılaşma ve bireyselleşme öne çıkmakta ve birbirilerinin üzerinde adeta sömürü düzeni kurmaktalar. Ersin Alok’un, fotoğrafın özünde sahte olduğu ve eleştirmen yokluğu tespiti, sanat bakımından üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir dip nottur.
Karşınızda Sakallı Ersin
1995 yılından beridir tanıştığımız ve dostane ilişkilerimiz olan Ersin Alok’u aradığınız da size vereceği ilk cevap, o hep bildiğimiz sıradan ve tekdüze bir “Alo” dan ibaret değildir. Kendine özgü bir dil ve duygularınızı okşayacak bir ses tonuyla “Buyurun , karşınızda Ersin Alok !” diyerek, bir anlamda sanal ve sentetik iletişim den sıyrılıp karşınızda oturur ve sizi gerçek yaşama davet eder. Alok’un sakallı oluşu öyle sıradan “Demokrasi gelene kadar bu sakalları kesmem” şeklinde bir tepki falan hiç değildir. Sakal, onun için bir yeniden varoluş, hayata tutunmanın simgesidir. Çünkü 1974 yılında yapılan Kıbrıs Barış Harekatı esnasında Erenköy açıklarına atılan 73 komandodan birisi de Ersin Alok’tur. İşte o günden bugüne ersin Alok sakallıdır. Onunla yüz yüze konuşmakla, telefonla konuşmak arasında fark yok denecek kadar azdır çünkü lirik, kendine özgü hoş sohbetiyle sizi sarıp sarmalar. Kendisine “Kaç yaşındasınız?” gibi bir soru sorduğunuz da yine alışılagelmedik bir cevap alırsınız. Çünkü yaşamı imbiğinden damıtan Alok, daima on altı yaşındadır. On altı yaşındadır çünkü sanal yaşı yetmiş dört olmasına rağmen hala dağların zirvesine çıkıyor, en derin mağaralara iniyor ve sanatını icra ediyor.
İlklerle, başarı ve ödülleriyle dolu bir sanat yaşamı olan Ersin Alok’un kurmuş olduğu ve halen çalışmalarını yürüttüğü a. Fotograf & Film Stüdyosu’ aynı zamanda 1967’den bu güne, Türkiye ve Dünyanın pek çok yerinden çektiği büyük formatlı görsellerden oluşturduğu 7.5 milyon dia ve bugün dijital ortama taşınmış bir arşivle Orta Doğu’nun sayılı “Dia Bank’larındandır. Bugüne kadar sanat alanında 45 kitap yayımlayan Alok’un halen üzerinde çalıştığı dört kitabı bulunmaktadır. Ses kayıtları konusunda yaptığı çalışmalarla, ses arşivi oluşturarak, “Dokümanter Ses Bankası”nın da kurucusudur. Paylaşmanın, tek varoluşçuluk olduğuna inan sanatçı, görselliğin mutlaka paylaşılması gereğini savunur. Gerçek; onun için yöreseldir. “- Dünyanın bütün katmanlarında gerçeğin kendisi, Ora’nın doğrusudur.” der. Bu yaklaşım bir bakıma bireyi, sanatı özüne dönmesi için bir çağrıdır. 1953’te dağcılığa başlayan Alok, yurtiçinde 189 çıkış yaptı. Halen dijital fotoğrafın, fotoğraf özellikleri konusunda ki çalışmalarını sürdürürken, kadrajına yerleştirdiği biçim ve kavramları da görselliğe dönüştürerek bizlerle paylaşmaya devam etmektedir.
Kronoloji
- İlk sergisini 1953 yılında Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Salonlarında açtı.
- Derin su dalışları yaparak fotoğraflar çekti. Bu konuda pek çok konferans ve sergiyi de gerçekleştirdi.
- Türkiye’de Milli Parkların kurulmasında ilk çalışmaları yaparak, bunlarla ilgili fotografik belgeleri saptadı.
- 1967 yılında profesyonel olarak fotoğrafa başladı ve V. Paris Bienali’nde “Absurd” anlatımı içinde Birincilik Ödülü aldı.
- (1967’de Paris’de Fotoğraf ilk defa sanat eseri olarak kabul edildi.) Arkasından Roma, Brüksel, Sofya, Varşova ve ABD Berkley birincilikleri geldi.
- 1989’da Dünya Fotoğrafçıları Birliği, Helsinki’de Alok’a Asya’yı temsil etme hakkını vererek, DOĞA temalı, Panoramik Üçgen Sergisini üç sanatçı ile açtı.
- 2005 yılında Dünya Kardeşlik Ödülü Alok’a verildi.
- 2006 yılında ise, Uluslararası AFAD Fotoğraf Ödülü de Alok’un oldu.
- 2008’de Türkiye Bilimsel Fotoğraf Ödülü’nün de sahibi oldu.
- 268 kişisel serginin sahibi olan Alok’un, ayrıca 93 kişisel yurtdışı sergisi vardır.
- 2005‘ deki New-York sergisi “ İçimdeki Sen ‘’ ile biçim ve palette yeni denemeler olarak izleyicilere sunuldu.
- 35 / 16 mm. Dökümanter film çalışmalarından bazıları: Zoma I. 1979, Zoma II. 1979, İshakpaşa Sarayı 1972, Kaya üstü resimleri 1973, Türkiye’nin Kuş İnsanları 1980, Sahrada Çekilen Çöl Rüzgarı 1981, Ege’de Zaman 2006, Demirin Oluşu 2007. v.b. gibi 38 dokümanter filmi gerçekleştirdi. Bu konuyla ilgili yeni çalışması (2007) Tanrı Dağları’ndaki (Çin) Tamgali Kaya üstü resimleridir.
- Alok, 2000’i aşkın araştırı konferansları verdi. Bugüne kadar Yeni Zelanda ve Güney Kutbu dışında her yerde Prehistorik ve Antropolojik araştırmalar yaptı.
- Alok, Endüstri Fotoğrafçılığı konusunda önemli çalışmalar yaptı. Broşür, Pankart, Kitapçık ve Fuar Sergileri hazırladı.
- Son araştırması Himalaya’larda ve Hindu & Budist mabetlerde “Yaşamın Paylaşılması ve Seksüel Davranışlar” konusunda oldu.
Veysel Boğatepe