Shopping Cart
Total:

$0.00

Items:

0

Your cart is empty
Keep Shopping

Hüsrev Ağa Ve Meçhul Asker – Mehmet Şevket Yurtsuz yazdı…

Kıvılcımlar saçan alevin etrafında oturan askerlerin ağız ve burunlarından buharlar çıkıyordu. Hüsrev Ağa teftişini daha yeni bitirmişti. Ateş başındaki askerlere katılmak istedi. Ağanın geldiğini gören yeniyetmeler kenara çekildi. Hatta biri o kadar geri düşmüştü ki ateşin ısısı ona ulaşamayacaktı. Sinirlendi bu duruma genç asker. Dudakları arasından sövüverdi. Ağa sövgüyü duydu ama görmezden geldi. Dudağının bir yanı yukarı kıvrıldı. Bıyık altından güldü. Aklına kendi gençliği geldi. Celali eşkiyasına karşı gittikleri zamanlar aklından geçiverdi. O da Kıyıcı Paşa’dan böyle korkardı ama arkasından da söverdi. Asker kısmısının içindekinin dilinde olmasını yeğlerdi. İhaneti hep ağzı sıkılardan beklerdi.

Hüsrev Ağa ateşin aydınlatttığı askerlere tek tek baktı. Hepsinin başı önlerindeydi, düşüncelilerdi. Sadece biri ona bakıyordu. Bu asker düşünceli değildi. Tedirgindi. Diğerlerinden farklıydı. Hüsrev Ağa düşündü. Daha önce görmüştü sanki onu. Birden aklında şimşekler çaktı. Durumu anladığına neredeyse emindi ama yine de riske giremezdi. Onca erin ortasında yanıldığı çıkarsa ortaya irezil olabilirdi. İlk andaki sakinliğe döndürdü yüzünü. Asla renk vermemeliydi. Sanki hiçbir şeyden şüphelenmemişcesine ayağa kalktı. Ortalarında parıldayan ve gecenin ziviriliğini bir nebze olsun ortadan kaldıran alevlerin etrafında çember şeklinde oturan askerlerin etrafından bir tam tur döndü. İkinci turuna başladı. Şüphelendiği askerin arkasına gelene kadar turunu sürdürdü. Şüpheli askerin arkasına geldiğinde onun omzuna dokundu: ”Hele koçyiğit gel hele benle.”

Asker ilk anda şaşırdı. Dona kaldı. Diğerlerinin onlara baktığını gördüğünde ise isteksizce kalkıverdi. Hüsrev Ağa önde asker arkada ormana doğru yürüdüler. Kalan askerlerden bazıları içlerine içlerine güldüler. Söven asker tekrar sövdü ve ateşin başına döndü, mutlu mesut.

Hüsrev Ağa ile asker ormanda bir süre ilerledi. Askerin bir eli kuşağına taktığı hançerindeydi. Ama yılların tecrübeli askeri Hüsrev Ağa ondan hızlı davrandı. Kısa kılıcını çekti ve askerin gırtlağına dayadı. Kükreyerek küfretti:

Bre itin oğlu, tanımadım mı sandın seni?

Asker korkuyla yalvarmaya başladı:

Ağam etme eyleme, ne ettim ben sana? Kıyma canıma.

Sus bre zındık hala numara yaparsın. Sen Varvar Celalisi’nin eri değil miydin? Bizzat benle cenk etmedin mi? Göğsünü baştan aşağıya yarmadım mı ahan da bu pusatla. Hayret ettim. Sen nasıl hayatta kaldın o yarayla?

Asker ağlaya ağlaya yalvarmaya devam ediyordu.

Ağam ayağının turabı olayım. Beni başkasıyla karıştırıyorsun. Alırsan canımı bir mazluma kıymış olursun.

Madem öyle aç ulan göğsünü eğer ki yara yoksa al canımı şuracıkta. Malım mülküm de senin olsun.

Asker bir an düşündü. İşin altından kalkamayacağını anlayınca pes etti. Deminki korkan yüzü siliniverdi. Onun yerini çelik gibi ifadesiz bir hal aldı. Ağlaması kesildi. Buz gibi bir sesle konuştu:

Sen ne yamanmışsın ağa. Pes ettim doğrusu. İbşir deyyusu iyi eğitmiş seni.

Hüsrev Ağa’nın kan beynine sıçradı.

Bu ne hadsizlik a köpek. Senin haddine mi koskoca bir paşaya deyyus demek.

Yalan mı? Deyyus değil mi o İbşir. Padişah istedi o da vermedi mi nikahlı karısını. Benim zavallı Varvar Paşam neden verdi ya başını? Asıl sen ne hakla Varvar Paşa’ya Celali dersin. Biz namus davası güttük. Sizin gibi pezevenk değiliz.

Hüsrev Ağa meçhul asker konuştukça renkten renge girdi. En son dayanamadı:

Hem bir kere ben Köprülü Paşa’nın ordusundaydım.

deyiverdi.

Meçhul asker boğazına kılıç dayanmış olsa da artık fikri üstünlüğü eline aldığını anlamıştı. Daha da kendinden emin konuştu:

Ha, Köprülü olunca aklanmış mı oldu yaptıkların?

Er dediğin paşası ne emrederse onu yapar. Paşa da sultanı ne derse onu. Askerliğin töresi bu. Senin Varvar verdiği yemini unuttu Sultanımıza. Şimdi hangi yüzle erlik davası güdersin? Açık konuş neden buradasın? Başkaları da var mı senin gibi kampımıza sızmış? İbşir Paşa’yı öldürmeye mi geldiniz?

Meçhul asker olduğu yerde kabardı.

Öyle! O İbşir hainini canını almaya geldim. Tek başıma kaldım da geldim. Şimdi sen söyle ağa! Köprülü’nün ordusundaydım dersin ama ahanda şimdi İbşir’in kampında, onun ordusundasın. O ateşin başındaki askerleri görmez misin? Hangisinin sıfatında gurur var? Kendi sıfatına bak görür müsün erlik davasını?

Hüsrev Ağa erlik davasından düştüğüne dair her hangi bir iddiaya katlanamazdı oldu olası. Şimdi da kaldıramadı bu ağır sözleri.

Ya ne ola bizi düşürdüğün erlik davası. 

Madem erim, yiğidim dersin çek yalın kılıncını. Cenk edelim. Görelim kim kimden üstün. Tabi boğazında pusat olan benim. Korktutsan al canımı. Avucunda nasıl olmazsa.

Hüsrev Ağa öfkeden deliye döndü.

Korkarım mı sandın? Ben senin gibi nicelerini tek yenmişim. Senden mi korkacağım bu yaştan sonra. Çek pusadını geç karşıma.

Hüsrev Ağa iki adım geri çekildi. Rakibinin kılıcını çekmesini bekledi. Asker ise koluna taktığı mekanizmayı çalıştırdı. Bileğinden bir hançer fırlayıp karşısındakine saplandı. Hüsrev Ağa bir kendine saplı hançere bir de meçhul askere baktı. Şaşkınlıkla dizlerinin üzerine düşerken kulaklarında gençliğinden kalma bir nara yankılanıyordu:

‘MERT DAYANIR, NAMERT KAÇAR. MERT DAYANIR, NAMERT KAÇAR. MERT..”

Hüsrev Ağa cansız yere yığılırken meçhul asker yumruğunu karargaha doğru sallaya sallaya sövdü.

“İbşir Çelebi yine kurtuldun.” dedi sövmesini bitirirken. Zaten en sinkafsız cümlesi buydu bu sırada. Küfürleri bitince asker bir an soluklandı. Son defa karargaha ve yerde yatan cansız bedene baktı. Başarısızlığının hüznüyle ikisine de arkasını dönüp ormanın derinliklerine daldı. Meçhule doğru ilerledi.

Mehmet Şevket Yurtsuz

Doktor Fikret İrkin İle Kanser Ve Obezite Cerrahisi Üzerine

0
Show Comments (0) Hide Comments (0)
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments