Customise Consent Preferences

We use cookies to help you navigate efficiently and perform certain functions. You will find detailed information about all cookies under each consent category below.

The cookies that are categorised as "Necessary" are stored on your browser as they are essential for enabling the basic functionalities of the site. ... 

Always Active

Necessary cookies are required to enable the basic features of this site, such as providing secure log-in or adjusting your consent preferences. These cookies do not store any personally identifiable data.

No cookies to display.

Functional cookies help perform certain functionalities like sharing the content of the website on social media platforms, collecting feedback, and other third-party features.

No cookies to display.

Analytical cookies are used to understand how visitors interact with the website. These cookies help provide information on metrics such as the number of visitors, bounce rate, traffic source, etc.

No cookies to display.

Performance cookies are used to understand and analyse the key performance indexes of the website which helps in delivering a better user experience for the visitors.

No cookies to display.

Advertisement cookies are used to provide visitors with customised advertisements based on the pages you visited previously and to analyse the effectiveness of the ad campaigns.

No cookies to display.

Shopping Cart
Total:

$0.00

Items:

0

Your cart is empty
Keep Shopping

Göstergeler – Sedef Subölen yazdı…

Manevi olan her şeyden bu şiddette uzak kalmışlık, kayda değer bir şeyler yazamayarak popüler olanın peşinden gitme korkusu, senelerdir beni düzenli aralıklarla yazmaktan alıkoyuyor. Kitap yazmak bana göre gerçek bir mucize. Diz üstü çağda diz üstü edebiyatın ötesine geçememe endişesi yüzünden belki de hiçbir zaman bir roman yazmayacağım. Korkum insanlığa bir şey anlatmaya çalışırken, “çoğunluğa” hizmet edecek bir şey üretmekten. Yazılarıma ulaşan azınlığın o kadar az olmasını istiyorum ki. Ancak bu şekilde inanabilirim bir gün düzgün bir şeyler yazabileceğime. Öyle bir şey olmalı ki bu, bin yıl sonrasından birinin omzuna parmağımla dokunup ona kalbinin yerini gösterebilmeliyim. Bu kadar güncellikten uzak olmak ne mümkün..

Tüketmek yerine üreten toplum olma modasına uyarak, ürettikleriyle insanları tüketen yazarlardan biri olmak düşüncesiyle dehşet duyuyorum. İnsanların sorunlarından kaçıp eğlenebileceği bir şeyler yazmak. Yapılabilecek daha büyük bir kötülük var mı? Sorunlardan kaçırmak, sorunların üzerine örtülmek istenen balya yığınları, kapağı kapalı tutulan çöp tenekeleri. Bunların insanlığa ne faydası var? Nihai amaç sorunları irdelemek, zehirli düşüncelerin kimyasallarını dünyaya salmak, herkesin içinde barındırdığı o pis kokulu çöpleri dökmek değil midir yazarken? Bir insan eğlenerek nasıl kendisini bulabilir?

Rengarenk bir festivale elinde hiçbir kayıt cihazı olmadan ücretsiz olarak götürmeyi teklif etseniz bunu kabul etmeyecek milyonlarca insan yaşıyor dünyada. Başkalarına gösteremedikten sonra, o renkli saçları örüp binlerce takipçinin gönlünü kazanamadıktan sonra -ve elbette kıskançlığını- ne anlamı var eşsiz bir yer görmüş olmanın? Böylesine budalaca yaşarken, bu kadar yeni doğan beden hala nasıl “insan” sıfatıyla kimlik kazanabiliyor? Uygarlaştıkça hayvanlaşan tek bir ırk daha var mı yeryüzünde insandan başka?

Aklım almıyor ve korkuyorum. Göstermeye olan düşkünlüğümüzün insanlığın sonunu getirdiği her şeyi görüyor, kendim de deneyimliyor ve bundan dolayı korkuyorum. Bir tanesi de gerçek olsun istiyorum gösterilenlerin. Eşin eve getirdiği sıradan bir salatalık turşusunu ya da mor lahanayı tuhaf samimiyetsiz sözcüklerle herkesin görmesi için heyecanla sergileyen kişilerin, o gece yatağa girdiklerinde gerçekten mutlu uyuduklarını bilmek istiyorum. Gerçek bir mutlulukla uyuduklarını. O lahananın elleri boyamasını, kıyafetlere geçmesini ve lekesinin asla çıkmamasını istiyorum. Gerçek bir şeyler yaşamalarını istiyorum. İnsanların deneyimledikleri ve öyle olduğunu iddia ettikleri heyecanlı şeylerin, gerçekten öyle olduğunu bilmek.

Ve acının asla yok edilmeye çalışılmadığı, gerçek acıların kaleme alınmasının kutsallığını yaşayan yazarları okumak istiyorum. Bugün onları okurken, bin yıl önce aynı gerçek duyguları başka birilerine de hissettirdiklerini bilmek.

Sedef Subölen

Comments are closed