Yaptığınız yolların hiç bir önemi yok. Otoban olmasaydı, denize kavuşmalarımız bu kadar zor olmazdı. Anılarımız kirlenmemiş, çocukluğumuz çalınmamış olur, yakınlarımızı o yollarda kaybetmemiş olurduk…
Ama bu vahşi, üzücü yokediş ve tükenişe yol yaptılar esprisi havada kalır. Sürekli gelişmişlik adı altında bize sunulan inşaat görüntülerinden bıktık artık…
Kısa zamanlara sıkıştırılmış yolculuklarınız için bu kadar aceleci olmanıza kızılderililerin anlatacak bir hikayesi vardır elbet…
Bir grup araştırmacı, bir kızılderili rehberliğinde araştırma gezisine çıkar.
Grup zamanı dolu dolu değerlendirmek için öyle hızlı gider ki,
Kızılderili rehber bir an durur ve ilerlemez.
Araştırmacılar şaşırır ve ona neden durduğunu sorar.
Kızılderili onlara der ki,
“Durmalıyız. Çünkü ruhumuz geride kaldı.”…
Ruhlarınızı bıraktınız. Her yanınız havaalanı olsa ne yazar ruhunuz özgürce uçamadıktan, özgürce dağlarda koşamadıktan sonra…
Betonarme bloklarla çevirdiğiniz ve gölgelerimizi bulamadığımız bir ülkede yaşamanın zorluklarıyla boğuşuyoruz. İş makinası görmediğimiz günlerde vardı. Yıkılmayan binalarda anılarımızda saklanır ve dozercilerin azınlıkta olduğu bir coğrafyada yaşardık.
Köylerimize, yaylalarımıza giderken, kaybettiğimiz gölgelerimizin peşindeydik…
Derelere alabalık yavruları atılmaz, keneler için keklikler bırakılmazdı…
Gölgelerimizin peşindeydik.Köklerimizin…
Yeşil yolu başınıza çalın. Yeşil yol filminin sonu idamla bitiyordu.Karadeniz insanının derelerini-sularını alarak sandalyeye çıkardılar bu yeşil yolla boynuna urganı geçirmek istiyorlar… Karadeniz halkının sularına ,topraklarına amansız bir şekilde taarruzdalar; saldırıyorlar…
Milliyetçilik doğduğun toprakları çıkarsız sevmektir. Dereyi, ağacı, içindeki böceği, çalıyı, dikeni, apansız bastıran sisi, sabah çiselerini, yağmuru, kışını, ormanlarını, ağacındaki çam sakızını, ağzını yayarak akunduruk diyebilmeyi sevebilmektir…
Koyunlarını, çobanlarını, korkusuz çoban köpeklerini sevebilmektir. Çentiklerimizde hala kuru ekmekler saklıyoruz, bölüşebilmek için…
Seviyoruz doğduğumuz toprakları.İstimlak edilmiş geçmişimizin ve gölgemizin peşindeyiz…
Bu Yeşil Yol ile esas amaçlanan yeraltı ve doğal zenginliklere el koymaktır. Binlerce endemik bitkinin yetiştiği ve haftada bir haberlere düşen Flora ve Fauna kaçakçılığının en yoğun yaşandığı bu bölgede yapılacak yollar kimlerin işine gelir…
Asfaltın girdiği yayla, yayla olur mu? O zaman Yürüyüş Parkuru, batılıların ‘Treking’ dedikleri turizm alt dalına ne gerek var. Her taraftan yol geçecekse yaylanın ne özelliği var. İnsanlar, sıkışmış toplumsal sorunlarından kaçmak için kendini doğaya atıyor. Asfalt, toprak farketmiyor, şarampole her türlü yuvarlanmakta!
Yeşil yola dur demek vatan borcudur. Betonarme günahlarınızı alın gidin. Gölgelerimiz kesişir. Kaçkarlar’dan Giresun dağlarına, Fırtına Vadisine gidecek patika yollar buluruz bize iyilik yapmayın kendinize bir iyilik yapın. Çünkü biz aynı horondayız…
Yol istemiyoruz diye hainsek…
Ne diyor Nazım…
Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt
hainiyim, ben vatan hainiyim.
Vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla:
VATAN HAİNLİĞİNE DEVAM EDİYORUZ…EDECEĞİZ…
Ulaş Karakaya