Customise Consent Preferences

We use cookies to help you navigate efficiently and perform certain functions. You will find detailed information about all cookies under each consent category below.

The cookies that are categorised as "Necessary" are stored on your browser as they are essential for enabling the basic functionalities of the site. ... 

Always Active

Necessary cookies are required to enable the basic features of this site, such as providing secure log-in or adjusting your consent preferences. These cookies do not store any personally identifiable data.

No cookies to display.

Functional cookies help perform certain functionalities like sharing the content of the website on social media platforms, collecting feedback, and other third-party features.

No cookies to display.

Analytical cookies are used to understand how visitors interact with the website. These cookies help provide information on metrics such as the number of visitors, bounce rate, traffic source, etc.

No cookies to display.

Performance cookies are used to understand and analyse the key performance indexes of the website which helps in delivering a better user experience for the visitors.

No cookies to display.

Advertisement cookies are used to provide visitors with customised advertisements based on the pages you visited previously and to analyse the effectiveness of the ad campaigns.

No cookies to display.

Shopping Cart
Total:

$0.00

Items:

0

Your cart is empty
Keep Shopping

Evde kalmanın psikolojisini anlatan kitap: “Satranç”

Yayımlandığı günden bu yana dünya edebiyatının en çok okunan, en sevilen, üzerinde en çok konuşulan öykülerinden biri olan “Satranç”, Stefan Zweig’ın psikolojik birikimini bütünüyle devreye soktuğu bir öykü.
Zweig, satranç metaforunu ustaca bir kurguyla harmanlayıp gizemli oyuncunun dahil olduğu gerçek bir maçı yirminci yüzyılın eleştirisine dönüştürüyor. Satranç; tecrit altında bir insanın yaşadığı sıkıntıların boyutlarını güçlü bir anlatımla sunuyor.

“İnsan sabahtan akşama kadar bir şey olmasını bekler ve hiçbir şey olmaz. Bekleyip durur insan. Hiçbir şey olmaz. İnsan bekler, bekler, bekler, şakakları zonklayana dek düşünür, düşünür, düşünür,. Hiçbir şey olmaz. İnsan yalnız kalır. Yalnız… Yalnız…”

Satranç, Stefan Zweig’in trajik ölümünden kısa süre önce ustalıkla kaleme aldığı son eseri. Zweig, bu romanda iki farklı zamanda gerçekleşen iki farklı satranç maçını anlatır. Bu maçlardan biri Buenos Aires’e doğru yol alan bir gemide, dünya satranç şampiyonuna karşı yolcuların oynadığı gerçek bir satranç maçı, diğeri ise bu maça sonradan dahil olan gizemli yolcunun kendisine ve Nazi sorgucularına karşı oynadığı maçtır.

Gestapo tarafından aylarca sorguya çekilen avukat Dr. B., tesadüfen eline geçen bir kitap sayesinde satranç öğrenir ve zamanla ustalaşır. Bütün oyunları ezberler, gecesi gündüzü satranç olur. Serbest kaldıktan sonra Arjantin’e gitmek üzere bindiği gemide dünya satranç şampiyonu Mirko Czentovic de vardır. Ve düello kaçınılmazdır.

Stefan Zweig, olağanüstü betimlemelerle insan bilincinin derinliklerine iniyor, kaybolmakta olan uygarlığın geride bıraktığı hiçliği sarsıcı bir biçimde okuyucunun benliğine işliyor. Zweig, tecritte psikolojik baskı altındaki insanın çaresizliğini, bunalımlarını ve her geçen anla birlikte benliğini biraz daha yitirişini etkileyici bir biçimde ortaya koyuyor ve son bir umutla gizemli oyuncunun maçı kazanmasını istiyor. Ancak yüzyılın getirdiği hiçlik duygusu, kaybolan uygarlık değerleri karşısında kazanmak mümkün müdür acaba? Tıpkı kendi trajik sonundan önce son bir umutla, başyapıtı Satranç ile yitip giden uygarlığın ardından yaşama tutunmayı deneyen Zweig gibi, bu gizemli oyuncunun da kazanma şansı yoktur ne yazık ki.

Stefan Zweig’ın başyapıtı sayılan ve insanın aklını kaçırmamak için hayata bir yerinden tutunma çabasının en güzel örneği olan Satranç, dünya edebiyatının klasikleri arasındadır. İnsan ruhunun gizemli dünyası, saplantılar ve tutkularla örülmüş hikâye, savaş ve şiddet karşıtı yazarın gözünden 2. Dünya Savaşı’nın ardında bıraktığı yıkıma da tanık olmamızı sağlıyor. Zweig’ın bu romanı yazdıktan kısa bir süre sonra intihar etmesi de(Şubat 1942) hüzünlü ve düşündürücü bir ayrıntı.

Kitaptan:
“Dünyada hiçbir şey insan ruhunu hiçlik kadar baskı altına almaz.”

Show Comments (0) Hide Comments (0)
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest


0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments