Londra‘nın merkezinde, Charing Cross olarak anılan alanın bir bölümü, 19. yüzyılın ilk çeyreğinde, Birleşik Krallık‘ın egemenlik ifadesi olarak bir zafer meydanına dönüştürülür. Kral 4. George‘un 1820‘de görevlendirdiği mimar John Nash tarafından düzenlenmeye başlanan meydan, 1830 yılından itibaren ‘Trafalgar’ adıyla anılır. Bu adı İngiliz donanmasının Fransız ve İspanyol donanmalarını İspanya’nın güneyindeki Trafalgar Burnu‘nda yenilgiye uğrattığı 21 Ekim 1805 tarihli deniz muharebesinden alır. Askeri zaferlerin ulusal egemenlikle kurduğu sebep-sonuç ilişkisinin gücüne rağmen; sınırları aşma etkisi çok daha yüksek kültürel egemenlik olgusuna verilen önemin en belirgin göstergesi, meydanın kuzey hattında 1932 yılında inşasına başlanan Ulusal Galeri olmalıdır.
Kraliyet koleksiyonlarını ulusallaştırma girişimi, henüz 18. yüzyıl sona ermeden önce Kıta Avrupası‘nda yaygınlaşmış; güzel sanatları ulusal bir değer olarak halkla buluşturan Alte Pinakothek, Galeri Uffizi ve Louvre Müzesi daha bu yıllarda dikkat çekmeye başlamıştır. Birleşik Krallık ise Ulusal Galeri koleksiyonunu oluşturmak üzere farklı bir yol izler. Avam Kamarası‘nın kararı doğrultusunda; 1824’te banker John Julius Angerstein‘in koleksiyonunda bulunan 38 yapıtın satın alınmasıyla sıfırdan başlatılan Ulusal Galeri koleksiyonu, Angerstein’in Pall Mall Caddesi 100 numaradaki evinde izlenime sunulur. 1826’da ressam ve sanat koleksiyoncusu Sir George Beaumont‘un bağışladığı eserler de bu koleksiyona eklenir. Ancak Kıta Avrupası’ndaki örnekleriyle kıyaslandığında küçük ve oldukça gösterişsiz bulunan galeri keskin eleştirilere maruz kalır ve İngiliz basınında sık sık alay konusu olur. İşte bu noktada görkemli ana giriş kapısıyla yeni Ulusal Galeri’nin, kentin kalbine konumlandırılan Trafalgar Meydanı’nın arka planına yerleştirilmiş olması, elbette tesadüf değildir. 1838’de koleksiyon yeni adresine taşınır ve aynı yıl, meydanın tasarımını geliştirmek üzere, Trafalgar Zaferi’nin unutulmaz kumandanı Amiral Horatio Nelson‘un anısına adanan bir anıt heykel ve iki havuz yapılması planlanır.
1840‘ta yapımına başlanan Nelson Sütunu, 1843’te meydana dikilir ve ilerleyen yıllarda bütçe oluştukça parça parça tamamlanır. Anıtın granit kaidesi, Nelson’un zaferlerini konu alan dört adet bronz panelle süslenir. Kaidenin üzerinde yükselen korint tarzı sütun ve sütunun üzerine yerleştirilen Nelson’un Edward Hodges Baily tarafından yapılmış 5,5 metre boyundaki heykeliyle beraber anıt 51,5 metre yüksekliğe ulaşır. Üzerinde bulunduğu platformun dört köşesine yerleştirilen aslan heykelleri ise ancak 1867’de tamamlanır.
1841 yılında Trafalgar Meydanı’nın dört köşesine, dört heykel için, dört ayrı kaide yerleştirilir. Plana göre, kuzey tarafında Ulusal Galeri’den inen merdivenlerin her iki yanında bulunan kaidelere, iki atlı heykeli dikilecektir. Meydanın kuzeydoğu köşesini tutan kaideye Kral 4. George‘un at üzerindeki heykeli, 1843 yılında dikilir. Güneybatı köşesindeki kaideye, 1855’te General Sir Charles James Napier‘in, güneydoğudaki kaideye ise 1861 yılında General Sir Henry Havelock‘un heykelleri yerleştirilir. Kral 4. William‘ın at üstündeki heykeli bütçe yetersizliği nedeniyle yaptırılamayınca, bu heykel için hazırlanmış dördüncü kaide, 150 yılı aşkın bir süre boş kalır. Dördüncü Kaide üzerinde yükselen boşluk, bir buçuk asır boyunca zihinleri Trafalgar Meydanı’nın diğer üç kaidesi üzerindeki heykellerden çok daha fazla meşgul eder, ta ki Kraliyet Sanat Cemiyeti 1998 yılında bu boşluğu geçici heykellerle doldurmak amacıyla Dördüncü Kaide Projesi‘ni geliştirinceye kadar…
1999’dan başlayarak Dördüncü Kaide Projesi kapsamında kamusal sanatın çağdaş örnekleri, Boş Kaide‘nin geçici sakinleri olarak, meydanın kalıcı anıtlarıyla aynı mekanı paylaşır. Kraliyet Sanat Cemiyeti’nce ısmarlanan ilk üç yapıtın ardından, proje 2003 yılında Londra Belediye Başkanı’nın himayesine devredilir ve güncel sanat ortamının hakkında en çok konuşulan ödüllerinden biri halini alır. Günümüzün tanınmış sanatçıları, anıtsal yapıt geleneğinin yanı sıra, kent kültürü ve meydan kurgusunun toplumsal bellekteki yansımasından hareketle oluşturdukları alternatif projeleri Dördüncü Kaide Projesi için önermektedir. Sunulan projeler, Dördüncü Kaide Komisyonu tarafından değerlendirilir ve her dönem için yapılan başvurular arasından öncelikle altı yapıt belirlenir. Ön elemeyi geçen bu altı yapıtın maketleri Trafalgar Meydanı’na bakan St. Martin-in-the-Fields Kilisesi‘nde birkaç ay boyunca sergilenir ve halkın beğenisi de dikkate alınarak, gelecek dönemde Boş Kaide’yi birbiri ardına dolduracak iki yapıt seçilir.
Genel olarak her yapıt meydana bir buçuk, iki yıl süreyle yerleştirilir. Yenilenme ve geçicilik olgularının, kamusal alana kalıcı anlamda yerleşen ve kent yaşamı içinde giderek görünmez hale gelen anıtlarla kurduğu kutupsal ilişkiye ek olarak, proje kapsamındaki yapıtların kavramsal bağlamları da çoğunlukla tarihsel, politik ve sembolik göndermeler içerir. Sonuç olarak Dördüncü Kaide üzerinde yer aldıkları süre boyunca, bu geçici yapıtlar kent sakinlerinin doğrudan doğruya ilgi odağı olduğu gibi, aynı zamanda meydanı da, içinde yer alan diğer yapıtlarla beraber -her seferinde yeni bir gözle- görünür hale getirir.
5 Mart 2015’ten bu yana Hans Haacke‘nin ‘Hediye At‘ına ev sahipliği yapan Dördüncü Kaide’nin boş uzamı Eylül 2016’da el değiştirmeye hazırlanıyor. Kapitalist sistemin egemen düzenine yönelik eleştirel bakışıyla tanınan Haacke‘nin çok katmanlı metaforlar üzerinden kurguladığı ‘Hediye At’, kaideye yerleştirilen ilk at değilse de(1*), Dördüncü Kaide‘nin politik referansları en güçlü yapıtı olma özelliğini taşıyor. ‘Hediye At’ Haacke‘nin -yapıtları hemen kaidenin arkasında yer alan Ulusal Galeri‘nin daimi koleksiyonunda bulunan- ünlü İngiliz ressam George Stubbs‘ın 1766 tarihli “Atın Anatomisi” adlı kitabındaki bir gravüre uygun olarak tasarladığı, bronzdan yapılmış bir at iskeleti… Binicisi olmayan bu iskelet, Dördüncü Kaide’nin umutsuzca beklediği atlı heykelin boşluğunu doldurma kaygısından her anlamda uzak görünüyor. Başıboş hayalet atın ön ayağına bağlı olan elektronik kurdele, sanat ve sermaye arasında günün koşullarına uygun şekilde dalgalanan, kararsız bağı hatırlatmak üzere; Londra Menkul Kıymetler Borsası’nın anlık hareketlerini eş zamanlı olarak şehrin kalbine aktarıyor. Yeterince açık olan bu göndermeyle yetinmek istemediği anlaşılan Haacke ise, kendisiyle yapılan röportajlarda, binicisiz ‘Hediye At’ın 1776 yılında yayımlanan “Ulusların Zenginliği” adlı kitabıyla liberal kapitalizme öncülük eden Adam Smith‘in kavramlaştırdığı “piyasanın görünmez eli”ne dolaylı bir referans taşıdığını ifade ediyor.
‘Hediye At’ın 5 Eylül 2016’da bir kez daha boşaltacağı Dördüncü Kaide‘yi, 29 Eylül 2016’dan itibaren David Shrigley‘in ‘Gerçekten İyi’ adlı bronz heykeli dolduracak. Akıllı telefonlarımız ve tablet bilgisayarlarımızla sosyal medyaya bağlandıkça, duygusal durum ifadesi emolojilerle beraber her gün haşır neşir olduğumuz havaya kalkan baş parmağıyla devasa bir bedene bürünmek üzere olan ‘Gerçekten İyi’, halefinin atıfta bulunduğu “görünmez eli” tüm haşmetiyle görünür kılacağa benziyor…
1*2012-2013 yıllarında sergilenen Michael Elmgreen ve Ingar Dragset’in Güçsüz Yapılar No:101 adlı bronz heykeli, sallanır oyuncak atı üstündeki bir erkek çocuğunu konu alır.
Özlem Kalkan Erenus