Wallace Henry Hartley, bir yolcu gemisindeki orkestrada iş bulmuş, yaptığı işi deli gibi seven bir müzisyendi. White Star Line gemilerinde çalışmaktan fazlasıyla mutluydu.
Edward John Smith çok sayıda White Star Line şirketine ait gemide süvari olarak görev yapmış tecrübeli bir İngiliz deniz subayı idi. Tecrübesi nedeniyle amiral gemisinin başında olmayı çoktan hak etmişti.
Joseph Bruce Ismay ise 1912’de babasının kurduğu White Star Line şirketinin Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü olarak görev yapmış bir İngiliz iş adamı idi.
Bu bilgileri kolayca internetten bulabilirsiniz. Bir araya getirdiğinizde bir anlam ifade edebilir mi? Etmez. Anlamlı bir bütün haline getirecek olan tüm okumalarınıza katacak tecrübeniz ve bunu ortaya koyacak bir üslubunuz olup olmadığıdır. Yarısı denizde geçmiş kırk yıla yakın deniz tecrübem var. Her şeye rağmen onurunu çapulculara kaptırmamış bir Türk deniz subayıyım ve 50 yıllık bir sanat maceram var. Ben de Pablo Diego José Francisco de Paula Juan Nepomuceno María de los Remedios Cipriano de la Santísima Trinidad Ruiz y Picasso’dan bir anekdot vereyim.
Picasso bir gün bir lokantaya gider. Yemeğin sonunda bahşişini bir sanat eseri olarak alan ve elindeki imzalı çizimin değerini sorgulayan garson ‘2 dakika bile sürmedi çiziminiz, nasıl bu kadar değerli olabiliri?’ diye sorunca; Picasso taşı gediğine koyar: ”2 dakika değil. 60 yıl artı 2 dakika…”
Yaptığım tüm resimler, fotoğraflarım ve bu yazıdaki üslup bu matematiksel formüle uygun şekilde ortaya çıkmıştır. Yazıya ve üslubumuza geri dönecek olursak
Tabii ki güzellik kraliçemizin adı Titanik. Joseph Bruce Ismay, Kaptan Smith’in karizmasını sıfırlayıp da en başından beri güvenli bir seyir için gereken kararları şirketin günü kurtarması için verdiğinden buzdağları ile dolu büyük daire seyri rotasına son sürat daldırmıştı gemiyi. Bu ilk yaptığı hata da değildi üstelik. Kraliçe Titanik’in iki tane daha İngiliz dilberi kız kardeşi vardı. RMS Olympic Ana Kraliçenin Firkateyni ile çatışınca havuz bakım takvimi değişmiş satılan biletler yüzünden Titanik’in deniz deneyimleri iptal edilmiş, Smith de buna sesini çıkaramamıştı. Geminin zabitleri altlarındaki tayın ne olduğunu bilmeden yolculardan birkaç saat önce binmişti gemiye. Sonuçta tanımadıkları taya doğru kumanda edemediler. Kaptan Smith de tecrübeliydi ama bu tecrübe onun ayaklarına dolanmıştı. Kazadan yedi yıl önce erken verdiği gemiyi terk kararı gemi batmadığı için rezil olmuştu. Bu nedenle Titanik’te gemiyi terk kararı bir türlü çıkmadı ağzından. Wallace Henry Hartley de kurtarma filikalarına doğru gideceğine son kez çalmaya devam ediyordu. Joseph Bruce Ismay gemide idi ve kurtarma filikasında erkenden yerini almış sonra da NewYork’ta kimselere görünmeden yine sessizce ofisine geri dönmüştü. Gemisini batıranların sıvışması nadir rastlanan bir durum değildir. Kazaya gerek yok; kendi gemisini sigortadan gelecek geri dönüş için batıran çoktur. Aldatılmasına gerek kalmadan uykuya yenik düşüp gemi kayalara doğru sürüklenirken hayal bahçelerinde dolaşan sayısız örnek vardır. Bu bir üslup sorunu değildir. Bir yöntem ve yönetim sorunudur.
Bir geminin inşa edilmesi daha çok bir devrime benzer. Devrimlerin sonunda ortaya o kadar güzel bir şey çıkabilir. İnsan elinden çıkmış her şey gibi mükemmel değildir ve ilk günden itibaren bakıma alınması gerekir. Bu da epey çalışma gerektirir. Titanik gibi gemilerin batması ise karşı devrimlerin hatalarından izler taşır.
Cumhuriyet, Dünyanın en güzel devrimi sonunda ortaya çıkmış en güzel sanat eserlerinden biridir. Cumhuriyetin güzelliği hukukundan kaynaklanır. Anadolu’da bir araya gelen kadronun temeli son Osmanlı Mebusan Meclisidir. Misak-ı Milli ise bu meclisin aldığı son kararlardan biridir. Bu kararı aldıran ise Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Felah-ı Vatan Partisidir. Başından sonuna can pazarında olmasına rağmen hukukundan hiç ayrılmayan bir devrimdir. Bu kararın hukukunu öngöremeyen İşgal Kuvveti madrabazları ise paniğe kapılıp Meclisi basmakta bulmuşlardır çözümü
Bu devrimin en büyük devrimcisi ise dildir. Halk edebiyatından gücünü alan ve bin yıldır her türlü asalağa ve keneye direnen halkın türkü dilidir. Cumhuriyet bu çok sesli kahramana hak ettiği onuru ona sahip çıkarak teslim etmiştir.
Dünyanın en güzel devrimini yapanlar Dünyanın en çirkin karşı devrimi ile karşı karşıya kalınca neden şaşırırlar anlamam. Devrim karşı devrim diyalektiği tarihin sürprizlerinden biri değildir. Devrim, tarihsel diyalektikte olgunlaşmayı başarmış düşüncenin ürünüdür. Bu seviyede çektiği acılar ile olgunlaşmış çok az dil ve toplum var. Bilinenin aksine savaşlar ve mücadeleler sınıfların aksine diller arasında yaşanır. Bana göre diye ekleyim de Daniel Cohn-Bendit kuşağı ile papaz olmayalım. İkinci büyük savaş sonrası şemsiye taşımayanlar yeni bir devrim hayali göreceğine elindeki mücevher değerindeki devrime ve dile sahip çıksalardı bu kadar zemin kaybetmezdik. Diller arasındaki mücadele çok eskidir ve her noktada izlerine rastlayabilirsiniz. Birbirlerine kız alıp verir, miras kavgası yapar ve hatta karakolda da bitebilir ilişkileri. Dil mücadeleleri sadece edebiyatta göstermez kendini, bu bir Yaşar Kemal, Orhan Kemal davası değildir. Çok daha farklıdır. Kol saatinizin kullanım kılavuzunda ortaya çıkar. İş yöntemlerinizdedir. Sözleşme metinlerinde yaşanır mücadele. matematik, fizik, kimya veya tarih metinleri çatışma alanıdır. Mustafa Kemal Atatürk’ü anlamak isterseniz ‘üçgen’ kelimesi üzerinde biraz mola verip kendi elleriyle yazdığı Geometri Kitabını veya Tarih kitaplarını okumaya başlamalısınız. İleri Termodinamik, Antropoloji veya Astrofizik gibi alanlardaki metinler ise ciddi meydan savaşlarıdır. Hukuk metinlerinde ise süngü takarsınız mücadelede. Çoklu hukuk bu anlamda en can yakıcı tuzaktır. Yabancı hukuk metinlerine baktığınızda sadeliğe ve kapsayıcılığına baktığınızda şaşırmayın. Hukuk dili sadeleşemediyse altınızdaki halı kaymaya devam ediyor demektir.
Dil konusu edebiyatçıların değil, dil uzmanlarının değil, devrim yapan toplumun her bir bireyinin sorunudur. Devrim sonuçlarını orada sağlama alır, asfalyasıdır adeta. Hayatın her alanında yaşanır sert mücadele. Sorun üretim araçlarının kimin elinde olduğu değildir. Üretim araçlarının nasıl anlama kavuştuğudur. İthal ikame ile üretmeden yaşamaya devam ediyorsanız sonuçta kaynaklarınız tükenir. İlk tükenen düşünce üretimidir. Yaşama karşı merakınız ortadan kalkar. Öte yaşamı hayal etmeye başlarsınız. Beyin gücünüz bağışıklığını kaybeder. Sinir hücreleriniz gevşer. Refleksleriniz ortadan kalkar ve karşı devrim süreci hız kazanır. Taam da bu anda imdadıma telepatik bir şekilde kankamın gönderdiği video yetişti. Yerçekimsiz ortamda kasların nasıl hareket ettiğini deniyordu dişi astronotlar. Karşı cins tarafından yapılan on binlerce deneyden bir tanesi idi Uslulararası Uzay İstasyonunda yapılan deney. Biz de beyninin iki yarımküresini birden kullanan bu zekâ küplerini Tahtalıköy Araştırma Merkezine göndermeye devam ediyoruz bu arada.
Dil verdiğiniz mücadelenin tamamıdır. Bulduğunuz şeye önce isim verme hakkını kazanırsınız. Sonra ona bir metin yazarsınız. Onu kamuya ve dünyaya tanıştırırsınız. Patentini alır onu küreyle paylaşırsınız. Onu yaparken kullandığınız üç boyutlu yazıcı sizin hayaliniz değilse lastik patladı demektir. Onu yaparken ölçüm yaptığınız ölçü aleti içindeki hassas mekanizmada yoksanız buharlaştınız demektir. Ölçme mantığı ile ilgili bir filozofunuz yoksa ölçemezsiniz demektir. Gözlemlerinizi kayda geçirmiyorsanız ve o veriler size bir şey veremiyorsa zombi oldunuz demektir. Siz çoktan küredeki çoğunluğa katılmış bir şeyi yaptım sanırsınız gerçekte efendi beyin çoklu evrende yeni kıtaları keşfe çıkmıştır. Orası çoktan yerleşik hayata geçtiğinde misafir olarak gitmek için izin alması gerekir kölenin.
Bunu bildiğim için kendi tuvalimi kendim yaparım. Boyamı kendim yapmanın peşinde dolaşırım. Fırçamı nasıl yaparım diye bakarım. Resmimde üretim araçlarından düşünceye kadar her şeyde kendi imzam vardır. Resimlerimde her dile izin vardır. Her dilde düşünür resimlerim sonra döner Türkçenin önünde saygı duruşunda bulunur. Resimlerim ile sözlükler yapar, ansiklopediler çatarım. Resimler kötü olmuş kimin umurunda. Satılmıyormuş önemli değil. Sadece Devrim Hocanın arzı bile talebi karşılar bu kürenin kuraklıktan kavrulan topraklarında. Resimler bana ait olduğu, çalıp çırpmadığı, aldatmadığı sürece, bağımsızlığını koruduğu sürece, düşünce ürettiği sürece ben de bu oyunda varım ve mücadele ediyorum demektir. Benim anladığım pentürel mücadele aynen bu örnekte olduğu gibidir.
Nazi General ‘Guernica’ resmini ressamına sorar:
“Bu resmi siz mi yaptınız?”
Ressamın cevabı ise oldukça nettir:
“Hayır, siz yaptınız.”
Biraderim William Wallace ne senin adın Cuma ne de ben Robensonum. Ayaklarımızı suya sokalım, bir tane de Acem karpuzu sallandırdık mı suya, Türk kahvelerimizi höpürdetirken bana şu İskoç kült balıkçı türkülerinden çal ben de sana bizimkilerden örnekler göstereyim. Destansı mücadeleler türkülerde yaşar. Türkülerin dili yalan söylemez.
Bülent Bakan