Shopping Cart
Total:

$0.00

Items:

0

Your cart is empty
Keep Shopping

Devrimci Bir Yazarın ‘Günlükler’i Çıktı!

Erdal Öz’ün vefatının 10. yılına özel basılan günlükler, “Erdal Öz/ Yarın, Nasıl Bir Gün Olacaksın? / Günlükler 1956-1998” adıyla Can Yayınları tarafından yayımlandı.

Ayşe Sarısayın’ın yayına hazırladığı günlüklere, Erdal Öz 13 Eylül 1956 tarihinde, İstanbul’dayken “Bu deftere kendim için yazacağım. Kendimi belirlemek için. Yoksa başkalarına örnek gösterilecek bir erdemin öznesi olmak için değil. Ne var ki bu deftere bütün özdenliğimi, içtenliğimi, bütün eğrilerimi, doğrularımı koyabilecek miyim? Bilmiyorum” diyerek 21 yaşında başlamış, 42 yaşına kadar yazmış.

Babasının basılmasını istemediği iddia edilen günlükleri, kanaatinin basılmasını istediği yönünde olduğunu söyleyen kurucusu babası olan Can Yayınları’nın sahibi oğlu Can Öz yayınladı.

Günlüklerde Erdal Öz’ün gençlik anılarından, ideallerinden, cezaevlerinden, aşklarından edebiyata ve siyasete ilişkin iç dünyasını ve hatta mahremiyetini ortaya koyan pek çok hikaye var.

Erdal Öz ve Günlükler

Kitaptan Bölümler:

‘Gülten Akın’a tutulabilirdim’

Dün gece Gülten Akın’lara gittim. Gülten, “Doğu Havası” adlı yeni bir şiirini okudu. Oldukça güzel bir şiirdi. Ne hoş kız Gülten. Evli olmasa, kocası da dünyanın en hoş insanlarından biri olan Yaşar olmasa, ona tutulabilirdim. (6 Aralık 1956)

‘Erkeklik gösterisi’

Halamların yanında babam annemi gereksiz yere azarladı. Böylesi erkeklik gösterilerinden iğreniyorum. (16 Eylül 1956)

‘Şiir hırsları’

Bugün Adnan Özyalçıner, Kemal Özer, ben, Baylan’a gittik. Cemal Süreya ile buluşacaktık. Edip Cansever de oradaydı. Çok olgun, oturmuş bir kişi Cemal Süreya. (…) Pasajdan çıkınca Cemal Süreya ile Orhan Duru karşımıza çıktılar. Yürüyerek Galata Köprüsü’ne indik. Köprünün altında, denize karşı, kırmızı çaylar içtik.

Cemal ile Edip (Cansever) geçinemiyorlar. Bunu Cemal’in yüzüne söyledim. “Bizi şiir hırslarımız bir araya getiriyor,” dedi, ki doğru. (18 Eylül 1956)

Attilâ İlhan’la…

Filmin başlamasına daha çok vardı. Baylan’a uğradık. Sonra Attilâ İlhan geldi masamıza. Onunla sanatın yapaylığı üzerine konuştuk. Öyle anlaşılıyor ki Attilâ İlhan, her yazdığını, bir okuyucu kitlesini hesaplayarak yazıyor. “Hep okuru düşünürüm,” diyor. “Yazdıklarım, her okuyanı sarmalı,” diyor. Okurun bu ölçüde öne alınması doğru mu? Bence değil. (18 Ekim 1956)

‘İsteyerek yalnızlaştım’

Yoruldum. Böyle bir yalnızlığa alışık değildim. İsteyerek yalnızlaştım. Kendimi sürekli odalara kapatışım, kitaplara gömülüşüm yordu beni. (16 Temmuz 1959, saat 11.30)

‘İnadına…’

Birtakım i***lerin dikkatini çekmek, onları yazmak zorunda bırakmak için ödüllere katılmak gerekiyor sanırım. (…) Yazsınlar istiyorum, yersinler isterlerse; ille de övgü aramıyorum. (13 Ekim 1997, saat 02.15)

‘Belki Tanrı doğadır’

Tanrı var mı? Ben Tanrı kavramına inanıyorum. Bu da bir soyutlama belki, ama inanıyorum. Tanrıdan korkmuyorum, çünkü hakikat’ten korkmuyorum. Tanrıya ulaşamayacağımı biliyorum, ama ona yaklaşabilirim diye düşünüyorum. Çünkü çabalarım beni hakikat’e yöneltiyor, ona doğru götürüyor. (…) Benim inandığım Tanrı, peygamberlerin Tanrısı değil. Bunu biliyorum. Benim soyutladığım bir Tanrı o. Doğa’nın içinde. Belki de doğanın ta kendisi. (17 Kasım 1956, Ankara)

‘Kafamda hikâyeler…’

Garip şey; en mutlu, en boğunuk anlarımda bile, kendimden önce, yaşadığım durumun hikâyeleşmesini düşünüyorum. İşte onsuz olduğumu aklımdan geçirirken bile, onsuz kalınca yaşayamayacağımı düşünürken bile, bir yandan da bu durumumu uygulayacağım hikâye biçimleri kuruyorum kafamda. Onunla baş başayken de, onunla yaşadığım en tatlı anlarda bile bir yandan hikâye düşündüğüm geliyor aklıma da, garipsiyorum. (11 Mayıs 1958, saat 22.00)

Dokunmak ve sevişmek

Cinselliği olmayan aşklar yaşadım. Onları yitirmemin en büyük nedenlerinden biri de buydu bence. Ama öbür türlüsünü de bilmiyordum. Bir tür yasaktı o sanki. Şimdi kadınlara başka bir gözlükle bakıyorum. Onları, boşalabileceğim birer enfes çukur, bir güzel kap, bir vazgeçilmez ten olarak görüyorum. Dokunmak ve sevişmek önce. Aşk bunlarla da gelebilir. Çok da güzel olur. (30 Haziran 1959, Kırşehir, saat 16.50)

‘Onu hiç üşütmezdim’

O da benim gibi. Onunla olmayı çok isterdim. Olamaz. Güzel bir kadın o, hem de üst düzeyde bir şair. Onun gibi bir kadını bir daha nerede bulabilirim ki? Biliyorum, kocasını sevmiyor. Birden çıkıp geldi. Anladım. Sıkıntılı o da. Çıkıp dolaştık biraz. Onun üşüyebileceğini düşünerek ceketimi de yanıma aldım. Onunla olsam, onu hiç üşütmezdim diye düşündüm bir an. Sonra gidecekti, gitmedi, kaldı benimle. Gittik; hem de yel alan, yağmur alan bir yere oturduk. Yel vurdu üstümüze, yağmur dilediğince vurdu. Birden soruyor: “Erdal, güzel miyim ben?”

Ah, nasıl da kadınca bir soru. İstediği kadar üst düzeyde bir şair olsun, yine de bir kadın; bu kadınlığı güzel işte. (21 Eylül 1957)

Günlükler Erdal Öz

 


Bu kitaba en uygun fiyatla buradan ulaşabilirsiniz:

http://kitapdevrimi.com/urun/gunlukler-1956-1998-yarin-nasil-bir-gun-olacaksin-erdal-oz/

 

 

 

 

0
Comments are closed