Sanat kavramının ortaya çıktığı dönemden beri üzerinde düşünülen başka kavramlar… Sanat eseri, bu esere sahip olmak, sanat alanında profesyonel olmak, sanat eserinin meta haline gelmesi, sanatçının eserine yabancılaşması, sanat eseri mülkiyetininin eseri insanlardan koparması vs…
Sanatın ve sanat eserinin metalaşması kaçınılmaz olarak sanatçının eserine yabancılaşmasını getirdi. Bu metaya sahip olmaya başlayanların metayı ihtiyaç ve özlemlerine göre şekillendirmeye çalışması da kaçınılmazdı. Sömürü sistemlerinde mülkiyetin bir azınlığın elinde toplanması da kural olduğuna göre, sanat eserine müdahalenin de bu azınlık tarafından yapılması da kaçınılmazdı. Bu müdahalenin oldukça farklı biçimleri var. Sipariş etme, trend belirleme, piyasa değerini kontrol etme, yadsıma, şişirme ve en doğrudan biçimiyle sansür… Aslında tüm müdahale biçimlerinin kendi aralarında geçişler ve karşılıklı dönüşümler söz konusu. Sansür kavramının en genel ifadesini göz önüne alırsak tüm bunların bir yönüyle sansüre zemin hazırlayan müdahaleler olduğunu da görürüz.
Ne var ki, profesyonelleşmeyi dayatan ekonomik sistemlerde sanatçıların eserini “ürün” e dönüştürmesi de kaçınılmaz. Felsefi ve bilimsel üretimleri yok etmek yerine bunları kendi sürdürülebilirliği için dönüştürmeyi ya da potasında eritmeyi başaran kapitalizm, özgünlük ya da özgürlük yanılsamasına olanak verecek biçimde, daha dolaylı müdahele kanalları ve yöntemleri geliştirmeyi başardı. Ne var ki, sürecin işleyişi ya da biçimi değişmiş görünse de, sanat eseri varlığını meta olarak sürdürmeye devam ediyordu. Orijinal sanat eserinin ikonlaştırılması ve de yüceltilmesi, ona sahip olmanın bir ayrıcalık olarak kabul görmesi içindi.
Bu cendere içinde sıkıştırılan ve eserine yabancılaştırılan sanatçı her zaman alternatifler aradı. Piyasa, galeri, küratör, koleksiyoner belirlenimli bir sanatın gerçek anlamda bir çıkışı olamazdı. Yaşamını devam ettirebilmek için resmini satmak zorunda kalan sanatçı, karşısında hep bunları gördüğü müddetçe bir şey değişmeyecekti. O halde çıkışın zorunlu koşullarından biri, sanatçının yaşamını devam ettirmek için eserini metalaştırmak zorunda olmasını engellemektir. Eserin biricikliğinin olsa olsa ona sahip olma ayrıcalığını beslediğini de biliyorsak, ona sahip olmanın da olanaksızlaştırılması gerekir. Gerçek bir özgünlük ve özgürlük zemini de ancak mevcut sistemin üretim ilişkilerinden bağışık bir sanatsal üretimle mümkün olabilir.
Tüm bunları olanaklı hale getirecek bir yönteme/mecraya gereksinimimiz var.
Birkaç yıl önce bir müzik grubunun albüm satışlarından vazgeçtiğini ve yeni bir yönteme başvurduğunu okumuştum. Çıkaracakları yeni albümü herhangi bir bedel talep etmeden internet üzerinden paylaşacaklardı. İnternetten indirilecek parçaların mülkiyet hakkını elinde bulunduran kimse yoktu. Bunun yerine, albümü indirenlerin (sokak müzisyenleri misali) istedikleri miktarda parayı bağışlayabileceklerini belirttiler ve bunun için bir bağış butonu koydular. Çok küçük meblağlar bağışlamak da olasıydı. Birkaç ay içinde, eski albümlerinden elde edilen gelirden daha fazlasını elde ettiler.
Son zamanlarda ortaya çıkıp kendini kabul ettiren copyleft, creative commons, open source gibi kavramlar, büyük ölçüde kolektif mülkiyet kavramına çıkabilecek bir yolu açabilir. Eğer, sanat takipçilerinde bu yolu açıp işler hale getirecek bir bilinçlenme yaratılabilirse umut verici gelişmeler olabilir.
Yüzlerce sergi gezeriz ama hiçbir eser satın almayız. Kimimiz o kadar paramız olmadığından, kimimiz sanat eserini mülkiyetine geçirmeyi anlamlı bulmadığından. Ortak mülkiyet bilinciyle harekete geçirilebilecek insanların böyle çekincelere sahip olmayacağı kesin.
Eserlerin sergilenmesi (mekân ve bağlam) ve birikmesi için gerçek ve tutarlı çözümler bulunursa bu yöntemin denenmesi için pek önemli bir engel kalmayacaktır.
Ancak en önemli aşama, yukarıda bahsettiğimiz bilincin yerleştirilmesi olacaktır. Bu bilincin sosyal ve tarihsel bir sorumluluk biçiminde algılanması olasıdır. Başka üretim alanlarında boy verip serpilmeye başlayan ortak mülkiyet kavramı artık sanatta da kendine solunum delikleri açmalıdır. İyimser tepkisel spontan edimlerin süreci değiştiremediğini görmek için yeterince zaman harcadık. Şimdi radikal ve cesur adımlar atmanın vakti!
Barış Mengütay