Koca koca insanlar olarak boyama yapmaya neden sardık?
Aradan çok zaman geçmeden yetişkinler arasında yayılan boyama akımı ülkemize de ulaştı. Kitapçıların vitrinleri envai çeşit boyama kitabıyla doldu; hemen girişlerine kocaman boyama kitabı reyonları kuruldu. Böylece koca koca insanlar olarak boyama yapan çocukları görüp de iç çekme dönemimiz nihayet sona erdi. Peki yetişkinler boyama yapmada ne buldu da bu işe bu kadar sardılar?
Çoğu insan boyama yapmaya kısaca “kafayı dağıtmak” için başladığını söylüyor. Fakat boyama yapmak, kafayı dağıtmak için yaptığımız aktivitelerden biraz farklı. Klinik psikolog Kimberly Wulfertkitap okumak ve boyama yapmak arasındaki farkı everydayhealth.com’da şöyle anlatmış:
“Boyama yaparken, kullandığınız aracın (kalemin) kağıda dokunuşunu hissediyorsunuz. Bu hissi ayrıca, kalemi tutan ve boş alanı doldurmak için farklı ritimlerde hareket eden elinizde ve parmaklarınızda da hissediyorsunuz. Bu noktada dikkatli oluyorsunuz ve uzun bir süre bu ritmik hareketi tekrarlıyorsunuz. İşte bu meditasyona dönüşüyor.”
2009’da bir zihinsel sağlık atölyesinde konuşan yazar ve iletişim uzmanı Mark Robert Waldman da benzer şekilde, boyama yapmanın nasıl meditasyon etkisi yarattığını anlatmış. Waldman’a göre aktif meditasyon tekrarlanan bir harekete odaklanmayı gerektiriyor. Bu şekilde konsantre olmak negatif düşüncelerin yerini huzurun almasını sağlıyor. Hangi kalemi kullanacağınızı seçmeye çalışırken ve kalemi durmadan hareket ettirirken aslında şimdiki zamana odaklanmış oluyorsunuz. Bu da kafanızı meşgul eden, sıkıntı veren düşüncelerin dışarıda kalmasını sağlıyor.
Boyama kitaplarının önlenemez yükselişinden bahsederken 1900‘lerde Jung‘un da boyamayı bir rahatlama tekniği olarak gördüğünü öğreniyoruz. Jung hastaların boyama yaparken seçtiği renkleri,psyche‘lerinin derinliklerinde kalanların bir yansıması olarak görüyor. Şimdilerde yetişkinler için hazırlanmış pek çok boyama kitabında rastlayacağınız mandala çizimleri de Jung’un sık sık çizmekten ve boyamaktan zevk aldığı şeylermiş.
(www.nolm.us)