Ben dizinin bir sahnesi 10 dakika sürenini severim.
Neden? Çünkü bu süreçte giderim ihtiyaçlarımı gideririm. Ben tüm ihtiyaçlarımı giderirken o sahne ancak üç cümle kurmuş, beş bakışma gerçekleşmiştir. Aman ne keyiftir o saatlerce “zaman dolduran” bakışmalar.
Bizimki de (siz ona sahip diyorsunuz, ben ona bizimki diyorum) reklam aralarını seviyor. Dizi izlerken okuduğu kitabı bile değiştiriyor bazen. Yazılarını bitiriyor, hatta plan yapıyor. Resmen çalışıyor anlayacağınız. Uzun reklam arası için neredeyse teşekkür edecek yapımcılara. Özetle; bir dizi için üç saat başına oturuyoruz ekranın ama televizyona baktığımız ancak bir saat. O da maksimum. Bu arada reklamverenlere benden bir tüyo; reklamlar başlayınca televizyonu sessize alıyor bizimki. Gerçi bir de bazı diyaloglarda alıyor. Sezonun başında Çukur‘da alıyordu. E zamanla da soğudu diziden ve bıraktı takip etmeyi. O yüzden size Çukur’dan bahsedemiyorum. Vuslat‘ın da böyle bir kaderi olabilir. Mehmet Özgür olmasa… Özgür’e yazılan replikler ve canlandırdığı karakter hele de yaşadığımız günlere pek yakışıyor. Ama Ferideiçin pek öyle söyleyemiyorum. Maşallah, güzel kız. Acaba neden Feride? Nasıl Feride? Merak ediyorum. Ama zaten doğam gereği merak ediyorum.
Duyuru: Zalım İstanbul Pazartesi akşamına alınmış. Allahım, bu ne acımasızlık! Pazartesi akşamını kaç bin parçaya bölünerek yaşayacağız? Fox‘da fenomen dizi Yasak Elma, TRT‘de Vuslat, Kanal D‘de Zalim İstanbul… Başka da vardı. (Yoksa Zalim İstanbul zaten Pazartesi akşamı mıydı:)? Hatırlamıyorum. Neden? Dizilerde ardı ardına gelen ve hiç değişmeyen konular sebep olabilir mi?
İtiraf ediyorum: birlikte mücadele eden karı-koca görmek istiyorum. Komedi dizisinin bile drama bağlanması rating için mi? Aile dizileri vardı eskiden. Kedilere ve kedileri olan evlere benzeyen. Samimi, sıcak. Belki de yaşam o kadar zorlaştı ki, izleyici kendisine benzeyene dayanamıyor. Kendi hayatında olmazı istiyor. Ya da şükür halime, ya yalıda yaşasaydım, bu kadar param olsaydı, arabam ama böyle iğrençlikler içinde olsaydı. Ay iyi ki yok mu dedirtmek istiyorlar? İnanırım.
Temposu hiç düşmeyen dizi elbette Yasak Elma.
Bu haftanın şaşırtıcı paylaşımı Çarpışma. Show TV’nin en güçlü yatırımı. Ekip şahane. Kurgu şahane. Ama çok ilginç, o çok beğendiğim oyuncular büyük oynamaya başlamışlar. (Çok özür dilerim. Veli mesela) Tiyatro sahnesinde gibi. Oysa diziler büyük mimik sevmiyor. Mimik arasını da. Şimdi ben ne diyorum? Belki çekim hatası. Yönetmenedir bu mesajım. Bu kadar iyi oyuncu bir aradayken, daha iyi sahneler bekliyor insan. Tekrar istemiyor. Küçük oyuncular başarıları ile büyüyor dizide. Onlara helal olsun diyorum. Gençler, sizi seviyorum.
Zengin ve Yoksul‘u izleyecek sinirim var mı? İnanın bilmiyorum. Daha tanırım filminde tüylerimden diken diken oluyorum.
Ey gözünü sevdiğim Karadayı‘sı. Sen ATV’nin yüzakısın. Üzerine dizi gelmedi, bunu da buraya yazıyorum. Canevim‘den ümidim var. Bekliyorum. “Aile yıldızlar gibidir. En çok karanlıkta parlar.” güzel…
Bu haftanın kazananı kesinlikle ‘Bir Aile Hikayesi’. Fox TV. Sıcacık. Çok güzel. Mırr.
Sizin önereceğiniz bir dizi var mı? İstanbullu Gelin olmasın ama. O zaten bir “klasik”.
Eskiden güzel replikler yazardım dizilerden. Dur, unutmayayım da hatırlayayım, söylerim derdim. Yok. Öyle güzel cümleler, unutulmaz kavuşmalar, yüzleşmeler, yeni bilgiler yok. Ya da ben çaptan düştüm. Hiç acımadan dizileri kapatıp, kitap-müzikle yetinebiliyorum. Bir de bizimkinin dizleri.
Ey yapımcılar, titreyin ve kendinize gelin. Daha iyisi vardı… Yani beş sezon önce. Neden şimdi olmasın?
Çukur’un sezon finaline beş bölüm kala tanıtımda gördüğüm tüm silahları toplasak buradan Sakarya’ya yol olur…
İçki gösterilmiyorsa, sigara ya da silah nasıl bu kadar kolay ekranda? Nasıl?
