Shopping Cart
Total:

$0.00

Items:

0

Your cart is empty
Keep Shopping

Borusan Contemporary’de İki Güçlü Sergi – Mine Bora Diri yazdı…

Mart’ın başında Borusan Contemporary’de açılan sergilerden Japon-Amerikalı sanatçı Mika Tajima: Esir, Borusan Contemporary ve New Museum işbirliği ile Perili Köşk’te ziyarete sunuluyor. 

Alacakaranlık sergisi ise Borusan Koleksiyonu’nda yer alan çağdaş sanat eserlerinden dikkate değer bir seçkiyi ziyaretçilere sunarken, aramızdan ayrılan şair ve ressam Metin Eloğlu’nu bir kez daha anıyor.

MIKE TAJIMA/ ESİR

Los Angeles’ta doğan Mika Tajima, New York’ta yaşıyor ve üretimlerini gerçekleştiriyor. Yerleştirme, resim ve heykel alanlarında yapıt üreten sanatçı, vücudun fizikselliği, üretkenliği ve algılanamayan isteklerini biçimlendirmek ve kontrol etmek için geliştirilmiş olan teknolojileri ve teknikleri sorguluyor. Geçici ile elle tutulamayan arasındaki boşlukta işleri yer bulan Tajima, kullandığı mimari sistemler, ergonomik tasarım ve psiko coğrafi veriyle fiziksel bedenler ve sanal kişiliklerimizle alakalı deneyimlediğimiz güç ve teslimiyet ağlarının üzerinde vurgu yapıyor. ‘Esir’ sergisinin küratörü  Margot Norton, New Museum’da çalışıyor ve güncel sanat üzerine birçok konuşma yapan, makale yayınlayan ve geçmişte birçok uluslararası sergide küratörlüğü üstlenen bir isim.

Negatif Entropi 2012- süregiden serisi, akustik veriyi soyut kompozisyonlara dönüştürerek dokunmuş kumaş resimlerinden oluşurken; Tajima’nın yakın zamanda ön plana çıkardığı dil ve duygu gibi özellikleri ölçerek günlük hayatı belirli kalıplara oturtmanın zorluğunu ele almıştır. Meridyen 2018 Twitter akışına göre toplumun genel ruh haline tepki veren ışık yerleştirmesi;  Güçlü Dokunuş 2018 ise dev bir duvarda altın kaplanmış jakuziden basınçlı hava püskürten bir çalışma şeklinde göze çarpıyor. İşin ismi sebebiyle, insanın dokunma hissini yeniden üretmeye çalışan teknolojiye atıfta bulunuyor. İnsan Sentezi 2018 tahmin yürüten bilgisayar algoritmalarını kullanarak değişken duman görüntüleri üreten video yerleştirmesi olarak sergide yer alırken; Sosyal Sandalye 2016 işi ceviz ağacından yapılmış ahşap ve jakuzi başlıklarından meydana geliyor. Tajima’nın yapay mekanların insan aktivitelerini nasıl yönlendirdiği üzerine incelediği araştırmanın devamı niteliğinde. Çalışma ortamlarının bilinçli bir şekilde rahat bir ortama evrilme çabası, bekleme odası, istasyon salonu, kafe gibi gündelik yaşamla içiçe yerlere benzer bir hal almasına atıfta bulunuluyor. Mika Tajima: Esir sergisinin adı, eski ve ortaçağ bilimine göre elle tutulamayan bir maddeyi tarif ediyor. Görünmez oldukları düşünülse de teknoloji ve veri de ‘esir’ gibi maddesel olan her şeye nüfuz ediyor. Maddesiz ama ölçülebilen bir mecra olan dijital bilgiyi malzeme olarak kullanan Tajima;  algı, karar ve duygularımızı şekillendiren güçle ilgili altyapıları sorgulama yoluna gidiyor.

ALACAKARANLIK

Borusan Contemporary’de ziyarete açılan koleksiyon sergisi ise Alacakaranlık adını taşıyor. Yeni alımlar ve sanatçılara sağlanan proje üretim desteğiyle sürekli olarak gelişen Borusan Koleksiyonu, öncelikle dijital tekniklerle üretilmiş sanat eserlerine yoğunlaşıyor. Tükenen doğal kaynakları, endüstriyel kirliliğin yarattığı iklim değişikliklerini, iletişim ağlarının tehdidi altındaki bireyi merkezine alan çalışmalara vurgu yapılıyor. Şair ve ressam Metin Eloğlu’nun (1927-1985) çalışmalarını çıkış noktası olarak alan sergi, medya sanatının Borusan Koleksiyonu’nda yer alan gayet çarpıcı örneklerini sunmakta. Küratörlüğü; koleksiyondaki eserleri daha önce Leyla Erbil, Tezer Özlü, İlhan Berk, Tomris Uyar ve Oktay Rıfat’tan aldığı ilhamla hazırladığı sergilerde izleyiciye sunan Dr. Necmi Sönmez üstleniyor.

Metin Eloğlu, sıra dışı bir yaratıcı, alışagelmedik bir ressam, konumlanacağı yer belli olmayan bir şair. Kurallarla, düzenle, disiplinle, gruplarla arası çocukluğundan beri iyi değil. 1949’da, soyut resimler yapmaya başlayan Eloğlu, 1951’de yayınladığı  Düdüklü Tencere  isimli şiir kitabıyla, Orhan Veli’den devraldığı olağanüstü dili ilerletme yoluna gidiyor. Dili, renkleri, çizgileri hiç beklenmedik kaynaklardan beslenen sanatçı, hem edebiyat, hem de resim çevrelerinde tırnaklarıyla kazıyarak kendisine bir köşe açıyor. Yazdıklarında da çizdiklerinde de nereden geldiği belli olmayan bir hırçınlık, huzursuzluğun getirdiği o ruh hali mevcut. Sergide, video ve ışıklı heykel çalışmalarının daha iyi izlenebilmesi için karanlık mekâna dönüştürülen bölümler, serginin dil, dudak, kulak, göze hitap eden bütüncül yapısını ortaya çıkarıyor. Eloğlu’nun şiirini bir çırpıda anlamak mümkün değil, Alacakaranlık sergisi de belli başlıklar altında toplanamayacak bir yapıya sahip. Bu açıdan her kat kendi içinde tutarlılığı olan bir bütün olarak tasarlanmış.

Şafak ile sabah arasındaki kısa zaman aralığına gönderme yapan sergide, karanlığın ışıkla aydınlandığı böyle bir dilimde her şeyin mümkün olduğuna vurgu yapılıyor. Gerçekle hayal, görünürlükle görünmezliğin bir araya geldiği tanımsızlık noktası, gelen ziyaretçiler için de ideal bir başlangıç zemini oluşturuyor. Gerek güncel sergilerle gerekse koleksiyondan yapılan seçkilerde izleyicilere sunulan yeni medya sanatının, özel olarak da uluslararası çağdaş sanatın farklı özelliklerini ortaya çıkarıyor. Sergi, Perili Köşk’ün ikinci katından itibaren Koreli sanatçı U-Ram Choe’nin heykeliyle başlıyor. Uzak Doğu masalının kahramanı olan uçan balığın yorumlandığı, LED sistemine sahip heykel hareketli bir yapıda kurgulanıyor. Günümüze ait sorunların farklı bir dille biçim kazandığı diğer bir çalışma, Marina Zurkow’a ait. Poster Çocukları işinde, dijital animasyon tekniklerini kullanmış ve ilk bakışta gerçeküstü atmosfere sahip gözüküyor. Dördüncü katta Amerikalı sanatçı Jennifer Steinkamp ile Avusturyalı sanatçı Brigitte Kowanz’ın çalışmaları oldukça dikkat çekiyor. Steinkamp’ın iki duvara projeksiyon tekniğiyle yansıtılan video animasyonlarındaki görüntüler hızlı, etkileyici ve sürükleyici bir karaktere sahip. Her iki çalışmada da ağaç ve çiçeklerin inanılmaz bir ritimle hareket ettiğini gözlemliyoruz. Doğanın sürekliliğini vurgulayan dört mevsim prensibinin anlatmaya çalıştığı olgu aslında hayat. Koşullar ne olursa olsun ilerleyen yaşam, bize farkında olmasak da birçok fırsat sunuyor. Brigitte Kowanz’ın ışık heykeli Sonsuza Kadar ise, cam ve neon ışığı kullanılarak yapılmış olan ve farklı yorumlara elveren geometrik yapısıyla açık bir profil çiziyor. Yarını bile düşünmekten kaçınan günümüz dünyasında, Kowanz’ın çalışması sorumluluk sahibi bir bakış açısının gerekliliğini gündeme getiriyor.

Dijital teknikler kullanılarak üretilmiş çalışmaların yer aldığı beşinci katta, farklı kuşaklara ait sanatçıların enerji konusuna değişik yaklaşımları ön plana çıkıyor. İspanyol sanatçı Daniel Canogar’ın eski telefon kablolarıyla tasarladığı ışık heykelinde, enerji belli bir forma sahip olmayan bir akım şeklinde dikkat çekerken, enerjinin soyut karakterine gönderme yapan Ali Kazma’nın videosunda yavaşça dönen yüksek elektrik voltajı taşımaya uygun kablolar görülüyor. Adeta meditasyon yaparcasına minimal bir hızda dönen kablolar, bugün ne yaptım sorusuna yanıt veren bir karaktere sahip. Yaşamımızın vazgeçilmez bir parçası olan enerji alma ve verme çalışmaların ortak paydasını meydana getiriyor.

Sergiler, 19 Ağustos 2018 tarihine kadar açık. Mutlaka ziyaret etmenizi tavsiye ediyorum.

Mine BORA DİRİ
Kültür Yönetimi Danışmanı/ Yazar

Comments are closed