Arkadaşımla sahilde buluştuk. Kumsal kalabalıktı. Arkadaşımla birbirimizi çok sevdiğimiz için kalabalık bize sıkıntı vermedi. Arkadaşımın ismi Güneş ve Güneş ismiyle bu dünyada geçirdiği yirmi bir yıl içerisinde, gökyüzündeki güneşe uzanan yirmi bir yol bulmuş. Bunu görmemek olanaklı değil. Arkadaşım, gökyüzünden bizlere cömert ısı ve ışınlarını gönderen güneşle bütünleşmiş. İkimizin de ağzını bıçak açmıyor. İkimiz de, birkaç haftadır, tepemizde leş kargalarının uçuştuğunu hissediyormuşuz; Bu minvalde sabah telefonlaşmıştık.
Aniden, başının üzerindeki ağır simit tepsisiyle karşımıza çıkan yirmili yaşlarının başındaki simitçi bize doğru yaklaşıyor. Ve biz ona bakar bakmaz, tepsiden bir açma kuma yuvarlanıveriyor.
– Düştüüü, diyorum ben.
Simitçi ağlamaklı. Ve sanki sıcaktan sarhoş olmuş gibi.
Güneş, aniden çantasına davranıyor. Anlamadan bakıyorum. Sonra bir hamlede ayağa fırladığı gibi, önce yere düşmüş açmayı kaldırıyor ve sonra gülümseyerek,
– Kardeşim bu simit kaç para? Ben alayım, balıklara vermek istiyorum, diyor.
– Simit bir buçuk lira. Açma iki lira, diyor simitçi dargın bir çocuk edasıyla.
Güneş elinde tuttuğunun iki lira olduğuna sevinip, bunu simitçiye veriyor. Simitçinin dargın kalbi sanki biraz can buluyor.
Güneş’ten başka kimse açma ya da simit almıyor.
Yorgun genç adam başının üzerindeki tepsiyle uçsuz bucaksız yürüyüşüne koyulmaktayken, bense, Güneş, kızgın güneş ve simitçiyle yaptığım duygudaşlık sonucunda,
– Kolay gelsin güzel kardeşim, diyorum.
– Sağol abla.
Güneş, yarı beline kadar denizde, (olmayan) balıklara ekmek ufalamakta. Yanına gidiyorum. Görüyorum ki gözlerinden yaşlar damlamakta. Çenesi titremekte.
– Nen var?, diyorum
– Biliyor musun?, diyor. O bir melekti. Ben daha önce de melek gördüm. Bu sebeple melekleri tanıyabiliyorum.
– Asıl melek sensin. A bak! İşte balıklar da geldiler!
– Ben melek olsaydım, şuradan bir bardak su alır gelirdim. Ayrıca eve götürmek üzere birkaç simit ve açma alırdım. Simitçinin dargın kalbine bir nebze olsun deva olurdum. Biliyorum o bir melekti!
– Demek bir melek daha gördün. Ama hazırlıksızdın ve tek istediğin, meleğin üzülmemesiydi.
Güneş‘in çenesi titriyordu.
Zeynep Ersen
zeynep.ersen@yahoo.com