Shopping Cart
Total:

$0.00

Items:

0

Your cart is empty
Keep Shopping

Başka planlarım vardı ama bugün gidip bir mekanda yarım kalan yazılarımı yazsam daha iyi olacak. Bana yakın bir kafe var. Herkes bilir orayı. İtalyanca bir ismi var. Evime yakın olduğu için oraya gittim.

Herkes kocaman masalara toplantı havasında yayılmış. Bilgisayarları önünde… Sizin ile ilgilenmiyor gibi gözükseler de yan gözle her tarafı bir anda gözle taramaca var. Bense duygularımı laptop üzerinden aktaramıyorum. Benim sözüm kalemime geçiyor. Nedenini de ben söyleyeyim size; bu kuşaktan değilim. Kalem, kağıt oh mis….. Severim kırtasiyeyi renkli kalemler, tüylü kalem başlıkları, kokulu silgiler, üzeri elma ağaçları ile kaplı defterler masalsı bir dünya oluşturur.

Kafede oturduğum masadaki gençler gözaltı bakmacası fırlattılar bana. Masaya oturmak için paltomu ve büyük çantamdan üzeri kış manzaralı olan defterimi çıkardım. Kalemimi de atel takılı sağ elime alıp yazmaya başladım ki birden gizli bakışlarla süzdüklerini düşünüp kafamı kaldırıp bakamadım. Kendimden utanmak beni rahatsız ediyor. Neyse dedim bir hışım ile içimden; saçmalama önemli olan yazdıkların ve farkındalıkların. Hatta daha ileri gidip savunmaya geçtim. Onlar (laptop’da yazanlar) havaya girip kahveleri ellerinde yazarken doğayı ve her türlü hakkı önemsemeyen bir sisteme hizmet ediyorlar. Bu teknolojik hayat onlara kendini üstün hissettirip ilgi alanlarını teknolojiye köle yapıyor. Oysa her teknolojik üretimin özellikle de otomobil üretiminin doğaya verdiği zararlarını bilmiyor muydu bu modern kişiler? Ah zavallı balıklar, ağaçlar, kediler, köpekler yavaş yavaş ölüyorlar. İnsanlar da tabi…

Yahu nerden geldim buraya? Yanımdaki çocuk beni inceliyor, gördüm. Ben bakınca hemen kafasını çevirdi. Bir kahve alıp beş saat rahatsız edilmediğin bu yere gelmek artık beni zorlamaya başladı.

Sokağı çok severim. Ben sokaksız yazamam, sokaklar benim can damarım. Herkesi görmem gerek. Yürü yürü bitmeyen yollar, hayatın dinamiği benim için. Ben düşü sokakta kurmayı seviyorum. Mesela şöyle bir düşünün; aklıma geldi de şimdi ondan söylüyorum. Aristo, dünyayı çok da dolaşmadan aklı ile keşif yapıp bütün Orta Çağ’ın korkulu rüyası olurken İslam entelektüellerinin de kıymetlisi olmuştur. Yaşadığı, gördüğü üç şehir; Atina, Assos, Midilli olmuştur. Midilli Adası’nda da hayvanlar, bitkiler ve coğrafya hakkında gözlemler yaptığı söylenir. Şimdi internet ile ayağımıza kadar gelen bir bilgi varsa da benim için en kıymetlisi sadece verilen bilgiler ile yetinmeden her coğrafyanın her insanın, doğanın özelliklerini sahici bir şekilde kendi enerjisi içinde algılamak gerekli diye düşünüyorum. Sadece yürümek, koşturan insanları görmek, mağazalara bakmak, insanların davranışlarını izlemek bile hepimize bir dinamik kazandırmıyor mu?

Bir gün okulda toplantıdaydık. Herkesin telefonu bilgilerine kaydediliyordu. Sıra felsefe hocası arkadaşa gelince ‘Telefonum yok.’ dedi. ‘Hocam nasıl haberleşiyorsunuz?’ diye sorunca da ‘Kuşlarla.’ diye cevapladı. Bir ayağımız teknoloji batağında ve gerçek bir yaşamı yaşamadan yaşamış gibi hissettiren bu algı sayesinde teknolojik bir aleti kullanmak ile kendini çok iyi hissedenler var. Artık hiçbir irade bu sanal dünyayı durduramaz. Yapay zekâ kurgusunun da bir başlangıcı diye düşünüyorum. Pembe Panter karakteri gibi elime boyayı alıp üstünü kapamak istediğim çok şey var. Bunu yaparsam, toprak kokusunu unutanların biricik eğlencesini ellerinden almış olurum.

Ayşegül Özdek

0
Show Comments (0) Hide Comments (0)
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments