Shopping Cart
Total:

$0.00

Items:

0

Your cart is empty
Keep Shopping

‘Ağ’da Kaybolmak’ Üzerine; Aura, Yüce, Aşkınlık – İbrahim Şimşek yazdı…

Sıcaklık 31 derece, masamda bira, elimde telefon ve ben; “ağ”da serbest dolaşıyorum. (Facebook,Instagram vb)

“Ağ’da Kaybolmak” sergisinde üretilen işlerin plastik dilini, kavramsal çerçevesini ve psikolojik etkisini boşlukta düşünüyorum. Ama bu düşünme, tanıklık ile olan bir durum: Yani sergiyi gezdim ve üretilen işleri gördüm. Kısa bir süre önce oradaydım.

Gördüğünü betimlemek zorunlu olarak arada boşluklar bırakır. Görünen ile söylenen arasındaki boşluk…Yine de biz bir takım bağlantılar kurabiliriz; imge ile dil arasında yorum yaratma adına…Demem o ki sergiyi gidip gezin, oradaki yapıtlara tanıklık edin ve kendi yorumlarınıza imkân verin.

Açık Masa İnisiyatifi’nin düşünsel yaklaşımlarını ve sanat çalımlarını uzun süredir takip ediyorum. Düşünme ve eyleme geçme cesareti gösteren bir tavır içinde bu çalışmalarını sürdürüyorlar. İçinde bulunduğumuz süreçte geliştirdikleri reflekslerle şimdi ve burada, ortak etkinlik alanları açarak meselelere dair düşüncelerini görünür duruma getiriyorlar, hatta görünürlüğün içinde başka bir dünya yaratma iradesi gösterip cesareti ve zenginliği sunuyorlar.

Verili olana itiraz eden, mevcut durumu sorgulayan ve sistemin kalıplarına uymayan muhalif bir inisiyatif bu…

'Ağ’da Kaybolmak' Üzerine; Aura, Yüce, Aşkınlık - İbrahim Şimşek yazdı...

Rafet Arslan’ın sergi metni hakkında yazdıklarını okuyunca, “World Wide Web”in işaret ettiği değişimin, teknolojinin getirdiği yararların ve bunun karşısında var olma biçimimizin, yarattığımız “Ben”lerin, duruma yabancılaşma ve özgürlük sorunu ile ilgili kavramların etrafında dolaştığımızı anlıyoruz.

Serginin bende bıraktığı duygu bir “Ambivalans” Zıt duygu durumu, “Dilemma”… Jacques Derrida’nın kullandığı kavram ile söylersem, “Pharmakon”… Nedir “Pharmakon”?  Bir açmaz; çünkü hem ilaç hem zehir!

Bana göre bu durum, içinde diyalektiği barındırıyor; bir bütünde “iç” ve “dış”ın çelişkisi…Dinamik bir durum: Birbirine karşıt, ama birbirini içeren, birbirini geliştiren ya da ket’leyen durumlar… “Ağ’da Kaybolmak” sergisindeki işlerde, sanatçılar hem olanaklar üzerinde hem de ket’ler üzerinde durmuşlar.

Diyalektik ve negatif diyalektik: İçinde devindiğimiz bugünün, şimdi ve burada olmanın dikkatli ve özenli bir eleştirisi.

Beksultan Oğuz, “Ağ’da Kaybolmak” içeriğini tersine çevirmeyi deniyor ve o, “Ağ’da var olma”nın potansiyelleri üzerinde duruyor. O potansiyel ise sadece dijital alan olarak değil, aynı zamanda sanat alanının yansıması hâlinde bir ara yüz olarak Instagram; o ara yüzün sağladığı imkânlar…Gündelik hayat pratiğinde anlık olarak paylaşılan ve tüketilen nesnelerin alanı, yansıması ve yeniden üretilmesi olarak Instagram, öznel alandan toplumsal alana geçiş imkanlarını da kullanarak bu alanların yeniden üretilmesini, dönüştürülmesini sağlıyor. Bu durumun sanatın doğasını nasıl değiştirdiği ve sanatsal temsil biçimi üzerine de sorular bırakıyor. Walter Benjamin, “Bir sanat eserinin aurası, onun biricikliği ve yerel bağlamıyla ilişkilidir. Bu aura, eser teknik olarak yeniden üretildiğinde kaybolur. Bu bağlamda fotoğrafın ortaya çıkışı sanat eserlerinin çoğaltılmasını ve geniş kitlelere ulaşmasını sağlarken aynı zamanda eserlerin aurasını zayıflatır, fakat demokratikleşmesi sürecini hızlandırır’’ der. Beksultan’ın, işleri yapma tekniği ve biçimi de bu anlamda ortaya bazı sorular bırakır: Anlık tüketim, değer sorunu, yeni bir aura, yaratıcılığın demokratikleşmesi ve politik etkiler…

Bana göre bu sorular ve sorunlarla birlikte Beksultan’ın işlerinin düşünsel alt yapısı diyalektik süreci içinde taşır, çelişkileri içinde barındırıp tümünü kapsar ve onları aşar. Bir değişimin, gelişimin basamakları olarak…

Mürüvvet Türkyılmaz’ın işlerinde ilk göze çarpan rondo çerçeve ve asetat üzerine haritalanmış algı adaları… Rondo çerçeve, günlük hayat pratiği içinde her yerde karşılaştığımız bir nesne; asetat ise şeffaf yüzeyi ile katmanlı bir görsellik ve derinlik hissi yaratıyor. Asetatın kaygan zemin etkisi, içinde bulunduğumuz fiziksel durumu, sosyal medya, hareket ve akışkanlık hissini imliyor. Açıklık, geçirgenlik, görünürlük, kayganlık, hız, benlik, kolektiflik, ağ, harita, coğrafya gibi kavramları, şeffaf zemin üzerine suluboya, yaldız, tentürdiyot ile oluşturulan algı adaları, sanatçının kişisel sürecine, içsel yolculuğuna, sonuçta da ontolojik bir sorgulamaya işaret ediyor. Daha önce oluşturduğu dili, bedeni, yapıyı sorguluyor Mürüvvet; Biyolojik varlık olarak duyusal organların haritadaki, “ağ”daki, coğrafyadaki iz düşümleri… Kişisel süreci yansıttığı performansı ise duyusal ve duygusal tahribatı, şifalanmayı, kaybedilene özlemi, yas tutmayı ve kaybın yarattığı duygu sürecini aşma çabası olarak kendini gösteriyor.

Başak Tanem Tanyeri’nin işlerinde, retinaya çarpan insan teni ve aldığı biçim, girdiği şekil ve kalıp, güçlü bir etki bırakıyor. Kendini var etme biçiminin karşısına, toplumu, yapıyı, ağ sistemini koyuyor. Yunan mitolojisinde Prokrustes(Procrustean) bir haydut, bir zorbanın adıdır. Yolcuları yakalayıp demir bir yatağa yatırır, eğer kurban yatağa sığmazsa fazla gelen uzuvlarını keser, kısa gelenleri ise çeker uzatır; böylece kurbanlarını yatağın boyutlarına uydurmaya çalışır. Bu kavram, insanları katı standartlara zorlayarak tek kalıba sokmayı, uyumsuzluklarını göz ardı etmeyi, bir ideoloji veya bakış açısına ait politikalar üreterek onları söz konusu uygulamalar arasına sıkıştırmayı ifade eder. İşte Başak’ın işlerinde de Prokrustes kendini bu anlamda açığa çıkarır.

Sayısız imge ve mesajın etkisi altında sosyal medya ağında dolaşmayı sürdürüyorum. Önüme düşenler beni sergiden ve oradaki düşüncelerden uzaklaştırıyor. Tam üç buçuk saattir sosyal medya ağındayım, biran önce gerçekliğe dönmem gerekiyor. Fakat o sırada önüme düşen bambaşka konular beni rahat bırakmıyor: Emre Zeytinoğlu’nun Facebook’taki Caspar David’in “Sisli Denizinin Üzerindeki Gezgin” paylaşımını ve yorumunu gördüm. Masada hafif kaykılmış vaziyetteyken istemsizce kendimi toparladığımı hatırlıyorum, betimlemeden etkilenmiştim, çünkü “Apofantik” cümleler kullanmış, yani doğruluğa ya da yanlışlığa açık durum, bu cümleler belirli bir durumu olguyu bildirir. Bunlar yargı bildiren cümlelerdir ki seni düşünmeye davet eder. Düşünmek nedir ki? Doğru ya da yanlış olanağını açığa çıkarmak, yargıda bulunmak demektir.

Ve o sosyal medya ağında bu kez de Mahmut Wenda Koyuncu’nun, 6. Mardin Bienali Küratörü Ali Akay ile söyleşisini okudum. “Daha uzaklara” başlığı, içinde olduğumuz sanatsal, siyasi ve sosyolojik sorunların ötesine geçiyor. Emre Zeytinoğlu’nun paylaşımı ile 6. Mardin Bienali başlığı, tartışma yaratıcı ilginç benzerlikler, hatta günümüz sanat ortamında yaşanan kesişmeler ve ayrışmalar barındırıyor bence. Bu “bilgi-eylem” arasındaki ilişkiyi anlamak da temel bir tartışmayı gerektiriyor.

Fakat bu, başka bir zaman ve başka bir yazının konusu. Artık “ağ”dan çıkıyorum. Hızlıca gerçekliğe dönmem lâzım.

İbrahim Şimşek

Açık Masa İnisiyatifi Sergisi ‘AĞ’da Kaybolmak’ Istanbul Concept Studio’da

Show Comments (0) Hide Comments (0)
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments