Shopping Cart
Total:

$0.00

Items:

0

Your cart is empty
Keep Shopping

127 Saat Ölüm Mücadelesini Siz Verseydiniz? – Hilal Serra Toplu yazdı…

“İstemeden varım ve istemeden öleceğim. Olduğum şeyle olmadığım şey arasında, hayal ettiğim şeyle hayatın beni yaptığı şey arasında bir boşluğum.”
-Fernando Pessoa/Huzursuzluğun Kitabı

Anne ve babamızın tercihleri ya da dikkatsizlikleri üzerine dünyaya geliriz. Çocuklarını dünyaya getirmeye karar verdiklerinde, durup, “Bir saniye, bir saniye! Sen dünyaya gelmek istiyor musun? Diye sorulmaz hiçbir zaman.

Yaşamımızın sonuna geldiğimizde; “Hey! Bak 32 yıl oldu. Artık ölmeyi düşünüyor musun?” gibi bir soru ile de karşılaşmayız. Bazı istisnai durumlar haricinde (yaşamını kendi tercihi ile sonlandırmak) doğum ve ölüm kavramlarının eyleme geçme sürecinde bir seçim hakkımız yoktur.

Bazen hayatlarımız, modern yaşamın getirisiyle öyle bir monotonlaşır ki, yaşamayı unutuveririz. Bunun farkında olan bireylerden bazıları, hayatlarına biraz olsun renk katmak için yeni hobiler edinerek, kendilerini yeni deneyimlere açık hale getirir. Normal bir zamanda, stres, korku, şok gibi duygular adrenalin hormonu salgılamamızı sağlar. Kortizol, oksitosin ve adrenalin gibi hormonların bazı araştırmalara göre mutluluk ve ruh hali üzerinde etkili olduğu da söylenilebilir. Yani mutluluk da diğer duygular gibi kimyasal bir deneyimdir. Rutinleri bozmak, yeni bir şey deneyimlemek, mutlu olmak… Yaşamamızı sağlar. Kimileri bunu uçaktan paraşütle atlayarak tadar, kimileri okyanusun derinliklerine dalarak yaşar, kimileri ise Aron Lee Ralston gibi dağlara çıkıp tırmanışlar yaparak elde eder.

Ölüm ile burun buruna geldiğimizde ya bize bir seçme şansı tanınırsa?
İnsan yaşamak için en fazla ne kadar ileriye gidebilir?

Eminim ki hepimiz hayatta kalma odaklı seçim sorularıyla karşılaşmışızdır. “Bir adaya düşsen, yanında bir bebek olsa ve adada yiyecek bir şey bulamasan, ne yapardın?” gibi.

Tarih boyunca böyle örneklerle karşılaşırız. Örneğin eski Sovyetler Birliği’nde(1921-1922) 1. Dünya savaşının zorlu etkilerinin ardından, yaşanan kıtlık sebebiyle 5 milyona yakın insan açlıktan ölmüştür. Fotoğraflara ve o döneme ait bazı raporlara bakıldığında, yeni gömülmüş cesetlerin mezarları kazılarak etlerinin yendiği ve bunun gibi diğer şeylerle yamyamlığın baş gösterdiğine şahit oluruz.

Seçim bizim mi? Ya öleceğiz ya da yaşayacak mıyız?

Bir başkasını yemekten yahut hayatta kalmak için bir başkasına yapılan bir eylemden bahsedelim. Örneğin birisini öldürmek, birisini bıçaklamak. Bu tarz eylemlerin günümüzde veya geçmişte ne sıklıkla ve hangi gerekçe ile yapıldığına bakılırsa seçim çok da zor olmasa gerek. Peki ya yaşamayı delicesine isterken, kendimizden büyük bir parça kesmek zorunda kalırsak? Hangisini tercih ederdiniz? İşte burada insanın yaşama mücadelesinin sınırsız olduğunu görüyoruz. Hayatta kalmak için herkes her şeyi yapabilecek potansiyeldedir.

Aron Lee Ralston, 2003 yılında güneydoğu Utah’ta yaptığı bir kanyon geçişi sırasında beklenmedik bir kazayla karşılaşır ve sağ kolu bir kayanın altında sıkışarak burada 5 gün 7 saat (127 saat) boyunca ölüm-kalım mücadelesi verir. Ölmek ya da kalmak.

İngiliz yönetmen Danny Boyle, Ralston’un başından geçenleri anlatan 127 Saat adlı bir film çekti.. Öyle ki bu film hem bir belgesel hem de drama tadında. Gerçeklerin acısıyla yüzleşirken, insanın kendi sınırlarını zorlayarak yaşamak için ne denli mücadele verdiğini ve ne kadar ileriye gidebileceğini görürüz.

Peki siz Ralston’ın yerinde olsaydınız sessiz, yavaş ve acılı bir şekilde ölmeyi mi tercih ederdiniz ? Yoksa…

İyi seyirler!

Hilal Serra Toplu

127 Saat Ölüm Mücadelesini Siz Verseydiniz? - Hilal Serra Toplu yazdı...

Bedeninize Kulak Verin Size Bir Mesajı Olabilir

Show Comments (0) Hide Comments (0)
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments