Shopping Cart
Total:

$0.00

Items:

0

Your cart is empty
Keep Shopping

Soyut resim ama hangi soyut? – Mustafa Günen yazdı…

Dostlar bu yazımın konusu “Soyut resim ama hangi soyut?” sorusudur. Bu oldukça önemli bir sorudur ve de sorundur. Çünkü birçok sanatçı, soyut resim algısını neredeyse soyut kavramının yalnızca belirsizlik anlamına indirgemiştir. Oysa soyut resimde çok farklı bağlamlar vardır. Buna bağlı olarak da sanatçının zihnindeki soyut gerçekliğin ne olduğu ve yapısı çok farklılıklar gösterebilir. İşte sorun dediğim husus da budur. Soyut çalışan sanatçının zihniyle ilgilidir. Ayrıntıya önce soyut sözcüğünün, sanattaki anlamıyla gireyim:

Soyut: Beş duyu organlarıyla algılanamayan, maddesi olmayan, varlıkları inanç veya his ile bilinen kavranan var kabul edilen düşünce ve kavramlardır.

Soyut sanat; nesnesi olmayan, belirsiz var kabulleri somutlaştırma uğraşıdır. Soyut biçimlerin tamamı aslını temsil etmeyen yalnızca insanın anlam verip kabul ettiği desen ve renk kombinasyonlarından oluşmuşlardır. Yani ne biçimleriyle ne de renkleriyle var kabul edilen metafizik ya da tinsel gerçekliklerle temsilden başka hiçbir ilgileri yoktur. Dolayısı ile soyutun gerçekliği sanatçının zihindeki kabulüyle sınırlıdır. Tabi bu da sanatçının varlık değerlendirmesi, evrenin var oluşuyla ilgili katıldığı modeller, inançları dâhil evrensel ve kendi kültürel değer yargılarına, kısaca hayat görüşüne göre şekillenir. İşte hangi soyut sorunu burada başlar.

Varlık sorunsalı insan zihninin en temel konusudur. Doğal olarak da önce felsefenin alanına girer. Varlık veya gerçeklik konusunda felsefede çok güzel ve etkili yorumlar vardır. Ancak felsefenin gerçeği çeşitlidir. Üstelik bazıları birbirlerinin tam karşıtıdır. Konu gereği çok genel olarak birkaç cümlede değineyim. Eğer varlık yorumu veya gerçekliğe empresyonist veya pozitivist, materyalist açısından bakarsanız, ampirik yapı; yani duyu organları vasıtasıyla algılanabilen, natürel, fizik evren gerçektir. Bu felsefelere göre soyut denilen algı ve kabullerin kökeninde de doğanın yapısal sonuçları vardır. Tüm soyut var kabulleri, biyolojik yapıda olan beynimizin doğal şartlar karşısında ihtiyaç ve arzulardan kaynaklanan etkilenmelerdir. Yani metafizik etken diye bir şey yoktur. Soyut, somut bütün ilgilerimiz, duygularımız biyolojik sonuçlardır.

Öte taraftan varlığı fenomenoloji, rasyonalist, idealist felsefeler açısından yorumlarsanız; duyu organları bize sadece görünüşleri, fenomenleri verir. Bunlar dış dünyadan, nesnelerden gelen duyum dediğimiz frekanslardır. Modern fiziğin özellikle kuantum, olasılık ve belirsizlik ilkelerine göre nesnelerin oluşumu rastlantısal sonuçlardır. Dolayısıyla bize görülen ampirik varlar, nesneler rastlantısal, tesadüfidir. Tesadüfi ve değişken olan şeyler asıl gerçek olamaz. Öyleyse nesnelerin kendilerinin olmasını sağlayan asıl ve değişmez bir gerçekliği olmalıdır. Bu da onların kökenindeki öz, töz, idealardır. Bunlar asıl ve değişmez gerçek var olanlardır. Bu felsefi yorumlara ek olarak teizm, ateizm ve deizm gibi diğer farklı felsefelerin varlık yorumlarını dâhil ederseniz o zaman: “Hangi soyut?” sorusunun önemi ortaya çıkar.

Bu bağlamda soyut resim yapan bir sanatçı yukarıda örneklediğim varlık izahlarından birine veya birkaçının içinde ya da yakın olabilir. Bunlar sanatçının hayata bakış açısını, çevresinde olan bitenleri, kültürünü değerlendiren zihin yapısını şekillendirir. Dolayısıyla yapıtlarındaki soyut ilgiler de doğal olarak bu zihin yapısına uygun olacaktır veya izler taşıyacaktır. Bu yüzden soyut eserin hangi soyut olduğu konusunda, sanatçısının zihin yapısı belirleyici bir etkendir. Bunun daha kolay anlaşılması için bir örnekleme yapayım.

Birbirine zıt iki farklı zihniyete sahip sanatçılar, neredeyse birbirine tıpa tıp benzer eser yapmış olsunlar. Yani her ikisinde de kırmızı kareler, sarı üçgenler vs.den oluşmuş, kompozisyonları hemen hemen aynı olsun. Ancak her ne kadar aynı olsalar da sanatçısının zihnindeki soyut değerler farklı olduğu için eserler aynı soyutluğu taşımayacaklardır. Yani yüzeyde görülen kırmızı kareler, sarı üçgenler farklı bir soyut algıyı temsil ettikleri için farklı soyut eser olacaklardır. İşte bunun için soyut ama hangi soyut dedim.

Burada önemli bir husus daha var onu atlamayayım. Bütün bu sanata yön vermiş felsefe ve bilimi paranteze alarak, dışlayarak ortaya çıkmış bir soyut resim izahı daha vardır. Bunun için önce merhum İsmail Tunalı’nın kitabından bir paragraf aktarayım:

”Bizim hareket noktamız Picasso’nun şu sözüdür: ”Sanatta devrim, salt yeni bir dünya tasarımıdır.” Soyut sanat, sanatta bir devrim ise, bu devrim dünya hakkında yeni bir tasarımdan oluşur. Bu tasarım ampirik, duyusal gerçekliğin dışında salt biçimsel bir dünya tasarımıdır. Böyle bir dünya tasarımı, biçimin dışında bir başka varlığa dayanmaz. O olduğu gibi olan bir şeydir ve böyle olduğu gibi olan şey olarak da salt biçimdir.”
Sayın Tunalı, çağdaş sanat kuramcısı Marcel Brion’ın, soyut sanat deyimini açıklayan yorumundan da alıntı yapmıştır. Marcel Brion paragrafını “Salt soyut sanat, kendine özgü doğa dışı bir salt biçimler dünyasıdır.” cümlesi ile bitirmiştir. (İsmail Tunalı- Felsefenin ışığında Modern Resim. S.119)

Yukarıdaki soyut sanat yorumlarını daha anlaşılır şekilde özetlersek, soyut bir resmin yüzeyindeki biçim, yani form, renk düzeneği, sadece kendini temsil eder. Arkasında soyut veya somut hiçbir nesneyi, bizim var dediğimiz hiçbir şeyi temsil etmez. Yalnızca biçimden oluşan kendine özgü bir dünya tasarımıdır.

Felsefi açıdan çok hoş ve ikna edici gibi duruyor. Ancak soyut sanat sadece düşüncede değildir. Aynı zamanda pratikleştirme süreci de vardır. Yani konu her ne kadar soyut olursa olsun neticede onu somut bir objeye dönüştüreceksiniz. Ne var ki soyut sanatta sık olarak ya düşüncenin kendisinde ya da onu objeleştirirken uyumsuzluk, tutarsızlık sorunları olur. Yukarıdaki “Soyut sanat, doğa dışı yeni bir biçimler dünyası yaratmaktır.” önermesinde de bu sorun gözden kaçmış veya atlanmış. Eğer gerçekçi ve mantıklı bir şekilde incelerseniz bu kuramın temelinin son derece zayıf ve kaygan olduğunu fark edersiniz.

Yazımın sonuna yaklaştığım için sadece pratikteki birincil sorunu vereyim:

Diyelim ki Marcel Brion ve diğerlerinin tanımladığı şekilde kendine özgü doğa dışı salt biçimlerden oluşmuş bir resim yaptınız. Yani kurama uyarak natürel evreni, doğayı tamamen dışladınız. Yapıtınız sadece form, çizgi, renk kombinasyonlarından oluşmuş bir tasarım objesidir. Buraya kadar güzel! Ancak aynı soyut resimdekine benzer form, çizgi, renklerden oluşturulmuş dekoratif amaçlı duvar panoları, duvar kâğıtları da var. Yani görsel olarak içerikleri form ve renk düzenekleri birbirine çok benziyor; öyleyse bunların soyut resimle arasındaki farkı ne belirleyecek? Buna cevap olarak, biri sanatçı tarafından soyut resim olarak tasarlanmış obje, diğeri dekoratif olarak tasarlanmış objedir. Arada fark var. Onun için kıyaslanamaz diyebilirsiniz. Ancak bu cevap pek makul değildir. Çünkü kuram, soyut eseri tanımlarken biçim olarak kendinden başka hiçbir temsiliyeti yok diyerek bizzat kendisi görsel olarak dekoratif objeyle aynı statüye indirgiyor. Görüldüğü üzere ayrım yapılamamasındaki sorun biçimde değil temsiliyettedir.

Temsil konusuna ve nesnelerin arkasında öz töz idea vardır diyen felsefe ve sanat izahlarına gelecek bölümde devam edeceğim.

Mustafa Günen

Comments are closed